Dünya öyle bir döneme girdi ki...
Üstünkörü bilgi ve peşin yargılarınızı bir yana bırakın.
Hele göze hoş gelen diplomatik manevralara daha dikkatli bakmalı! Çünkü o hoşluk çoğu zaman pek nahoş mesajlar saklıyor.
Bilmiyorum, Obama'nın Hiroşima ziyaretini izlediniz mi?
ABD Başkanı tören yerine çelenk bıraktıktan sonra mikrofonların önüne geçti ve şöyle dedi: "Buraya, şehrin tam ortasındaki bu yere, bombanın düştüğü o anı bir daha hissedelim diye geldim."
***
Özür dilemedi Obama.
Pişman değildi.
Japonya'ya gitmeden önce "savaşta böyle şeyler olur" kıvamında konuşmalar yapmıştı; oradayken de yapılanın korkunçluğuna dair dişe dokunur iki laf etmedi.
Sadece 6 Ağustos 1945'te saat 8.15'te şehrin üzerinde patlatılan atom bombasıyla yok olan yüz binden fazla insan için üzüldüğünü belirtmekle yetindi.
Peki söyleyin bana...
Bombanın düştüğü o an tasavvur edilebilir bir şey midir? Geçiniz!
İmkânsız bir şey bu!
Fakat töreni canlı yayında izleyenler bir şeyi net olarak "hissettiler" tabii: Bombayı patlatan ülkenin müthiş iktidar egzersizini...
Sanırım Japonya Başbakanı Şinzo Abe de bu tatsız duyguyu iliklerine kadar yaşamıştır. Belki yüzündeki buruşmuş ifade bundandı.
***
Modern insanın teknolojiyle ilişkisi hakkındaki fikirleriyle çok sarsıcı bir düşünür olan ama Frankfurt ekolünden öteki arkadaşları kadar tanınmayan Günther Anders (1902-1992) geliyor aklıma...
Anders, Hiroşima'ya atılan bombayı "insanın Promete yanılgısının dehşet verici sonucu" olarak görüyordu. Alman toplama kampları gerçeğinden bile daha dehşet vericiydi. Çünkü bambaşka bir "başlangıç"a işaret ediyordu.
Neden mi?