Birkaç gündür hep aynı videoyu izliyorum ve zihnimde o sözler
tekrarlanıp duruyor.
"Mutfakta tek başıma oturur, pencereden bu manzaraya bakar, her
seferinde mutlu olurum ve yanımda oturan birileri olsaydı, onların
da bu nasıl bir güzelliktir diyeceklerini düşünürüm."
Bilemiyorum...
Acaba başkaları da buz tutmuş Baykal gölünün uçsuz bucaksız ve
ıssız manzarasına bakıp 75 yaşındaki Liyubov Morekhodova gibi
düşünüyor mudur?
İlk seferinde, tamam...
Egzotik, yeni, çarpıcı geldiği için...
Belki ertesi gün de öyle...
Ama sonra sıkıcı gelirdi; çok yeknesak, durgun, cansız...
Hele Morekhodova gibi her gün o sonsuz beyazlığa bakıp "ruhuma
iyilik katıyor!" diyeceklerini pek sanmıyorum.
Anlamaları için önce önlerindeki manzaraya aşkla bakmaları gerek. (Çünkü aşk, maşuktan ötesini görmez, istemez.) Sonra da o manzaranın içinde hakikaten "yaşamaları" gerek.
İliklerine kadar yaşamaları...
Yaşamanın meşakkatini meşk saymaları gerek.
Ama bu imkânsız!
Çünkü kendi evimizde bile "turist" gibiyiz artık.
Her şeye şöyle bir dokunup geçiyor, sonra tv'lerimize veya sosyal medyaya gömülüyoruz. *** Olay şu...
Sibirya'nın terk edilmiş bir köyünde yaşayan Liyubova Morekhodova'yı bir tanıdığı videoya çekti. Sonra o videolar internete aktarıldı.
Şimdi bütün dünya onu tanıyor.
Makine mühendisliğinden emekli olduktan sonra köydeki baba evine döndüklerini, eşinin 2011'deki ölümünden beri yalnız yaşadığını...
İneklerini, köpeklerini, horozlarını, tavuklarını ve kedisini...
Hâlâ o yedi yaşında bir çocukken babasının yaptığı patenlerle gölde kayarak buzun inceldiği yeri kırıp içilecek su çektiğini bilmeyen yok artık.
Moskova'ya çağırıyorlar onu...
Hayatını ve tabiatla ilişkisindeki "bilgelikleri" konferanslarda anlatsın diye...
Pencerelerinden Baykal'ı görmeyen, her gün beşte kalkıp kırdıkları odunlarla soba yakmayan insanlar dinleseler ne olur, dinlemeseler ne olur!
Zaten oraya kadar gelip hiçbir şeyle ilgilenmeden sarhoş olmayı tercih eden turistlerden yılmış Morekhodova.
"Benim kendi işlerim var, başıma başka iş açmasınlar, uğraşamam" diyor.