Şaşırmıyorum.
Ama üzülüyorum.
Bir de gerginliği var tabii; insanı hasta eden gerginliği...
15 Temmuz'u yapay gündemlerle perdeleme zokasını asla yutmaması
gerekenlerin afiyetle mideye indirdiğini görüp de dertlenmemek
mümkün mü?
Darbe kalkışmasına dair çarpıtmalara asla destek vermemesi gereken
kesimlerin ileri gelenlerinin "cemaat abileri"nden farksız
davranmaya başlamasını öfkeye kapılmadan izlemek imkânsız.
Yoksa esas mesele Kılıçdaroğlu'nun adalet şovu falan değil!
Zaten daha 2 Eylül 2016'da...
Yani ortalıkta henüz "Yenikapı ruhu" hâkimken bu köşede şöyle
yazmışım...
"Yenikapı'da havaya girdiklerine bakmayın!
Bunlar kendilerini kaset komplosuyla partinin başına getirenlerden
korkarlar.
O yüzden de...
İlk uyarıda...
Çark ediverirler.
Yine 'küreselci' efendilerinin yoluna girip yeni emir ve görüşleri
beklemeye başlarlar." Nitekim, yazdığım gibi oldu.
Bir yıldır işler o çerçevede ilerliyor.
Fakat bir de Kılıçdaroğlu'na demokrasi ve merhamet havarisi
edasıyla destek çıkan muhafazakâr yazar çizer takımı var...
Hele o "şefkat perileri" yok mu!
Beyaz medya onları azıcık sevsin diye nasıl çırpınıyorlar.
Eh, haliyle onlara baktıkça üzülüyorum.
Bu kadar mı çürünür!
Sormak istiyorum...
"Adalet arayışı"nı ciddiye almamızı istediğiniz ve okurlarınızı da
kaçırmadan alttan alta sevimli göstermeye çalıştığınız adam...
Çoktandır, 15 Temmuz'dan değil, "20 Temmuz darbesi" diye bir şeyden
söz ediyor.
Yürüyüşe çıkmadan önce yaptığı konuşmada da "kontrollü darbe" deyip
durdu.
Sizin bunları görmemeniz, işitmemeniz mümkün mü?
Hiç utanıp sıkılmadan Kılıçdaroğlu'na meşruiyet ortamı oluşturmaya
çalışıyorsunuz ya...
Yazıklar olsun!