Birkaç yıl geriye gidelim mi?
Paralel örgütle Batı arasındaki ilişkiyi tam anlayamadık.
Üç beş uçuk tipin Batı medyasında çıkan yazılarını ve yabancı
düşünce kuruluşlarındaki konuşmalarını hafife aldık.
Nihayetinde "hop n'oluyor!" dersek; bu iş uzamaz, biter diye
düşündük.
Sonra gün geldi.
Baktık ki, artık uçuk Pensilvanya türevleri değil,
bütün Batı medyası aynı yazıları kaleme alıyor; o da
yetmiyor, koskoca Avrupa Parlamentosu'nun tepe isimleri
bile Erdoğan'ı hedef alıyor.
O halde nerede yanılmış, yanlış yapmıştık?
Şurada...
Doğrudur! "Paralel örgüt" alt tarafı bir manipülasyon aygıtıdır.
Batılılar gerekirse ellerinden bu maşayı atarlar.
Fakat bir de "paralel yapı" var;
Türkiye'yi yeni baştan dizayn etmek isteyen bir yapı.
Bu yapının merkezini küresel oligarşi oluşturuyor ama
dağılma korkusu içindeki "yeni Avrupa"nın bu
yapıyla ilişkisini görmezden gelmemek gerekiyor.
Belki mülteciler konusuna bakarsak, daha iyi anlayabiliriz.
Mülteciler, AB için ölüm kalım meselesi.
Fakat geçen kış ve bahar aylarını dönüp şöyle bir hatırlayın...
Mülteciler üzerinden bizi sıkıştırmaya çalışan Avrupa'ya
direnen Cumhurbaşkanlığı ile Avrupa'yı rahatlatmaya
çalışan bir yürütme arasındaki mesafeyi izledik gördük.
Sonra ne oldu?
Merkel gitti geldi; gitti geldi.
Mülteci anlaşması, vize muafiyeti falan
derken Almanya tarafından masaya hesapta olmayan ama çok
tanıdık bir koz sürülüverdi; 1915 tartışması.
Gerçekçi olalım...
Almanya bizim en büyük ticaret ortağımız ve şimdi
sinirlerin bu kadar gerildiği bir ortamda pirincin
taşını ayıklamaya mecbur bırakılıyoruz.
Gelin bu sefer de 2010 yılı Mart ayını hatırlayalım...
O tarihte Avrupa Parlamentosu'nda 15 üye ülkeden toplam 47
parlamento üyesi "Türkiye dostları grubu" oluşturmuştu. Umut
verici bir gelişmeydi.