Bu yıl ekonomi bilimleri dalında Nobel Ödülü, sürdürülebilirlik alanındaki ilgili çalışmalar nedeniyle iki akademisyene gitti. Ödülü alanlardan biri ise, büyüme modelleri üzerine kapsamlı çalışmaları olan ünlü iktisatçı Paul Romer oldu. Romer’ın Nobel’e layık görülmesinin sebebi de, uzun vadeli büyümede bilginin rolünü analiz eden çalışmaları olarak açıklandı. Nitekim ekonomik büyümenin yıllara sâri performansı, ülkelerin ve nihayetinde insanların yaşam standartlarını belirleyen en temel dinamik… İşte Romer da, özellikle uzun vadede ekonomilerin gelişiminin arkasındaki faktörleri çok sayıda çalışmayla masaya yatırıp literatüre yeni ufuklar açmış olmasıyla biliniyor.
Bu noktada Romer’ı ödüle götüren teorik çalışmaların, ülkelerin ekonomi politikalarına yönelik pratik bir ışık tuttuğunu da söylemek mümkün. Zira ilgili çalışmalar, vurgulanan teknolojik gelişimin nasıl hayata geçtiğini anlamaya ve anlatmaya çalışmak açısından da kıymetli. Neticede söz konusu 90’lı yılların çalışmalarından sonra bugün de, teknolojinin büyüme fonksiyonundaki varlığı gayet iyi benimsenmiş durumda. Burada Nobelli akademisyeni ayrıştıran önemli bir husus, ekonomik dinamiklerin teknolojiyi ya da bir diğer deyişle fikirleri ve bilgiyi nasıl ve hangi şartlarda üretebileceğini tespit edebilme gayretidir diyebiliriz. Bunu bir nevi, teknolojiye ve bilgi ekonomisine yol veren bir ekosistemi doğru şekilde tanımlamak olarak da ifade edebiliriz.
Elbette Romer’ın uzun vadede ekonomik gelişime dair çok sayıda eseri var. Hatta son dönemlere ait eserlerinden birinde de, büyüme dinamiklerini yeniden irdeleyerek bir çerçeve çizdiğine şahit oluyoruz. Öyle ki Romer, 20. yüzyıla dair analizlerin ötesine geçip büyüme modellerinin açıklaması gereken yeni, güncellenmiş gerçekler üzerinde duruyor.
Bu gerçeklerden ilki ise, pazar büyüklüklerindeki artışlar… Mal ve hizmetlerin, insanların, sermayenin ve fikirlerin global ağlarda aktığı bir dünya, ekonomik gelişim modellerine konu başlıca unsurlarından… Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu ticaret savaşları konusunu anında akla getiren bu gerçek, küreselleşmenin on yıllar boyunca giderek artan rolünün irdelenmesini gerektiriyor.
Romer’ın çizdiği çerçevedeki diğer önemli maddeler ise, modern zamanlardaki büyüme oranlarındaki varyasyon ve büyük gelir farklılıkları... Ülkelerin kişi başına gelirlerindeki artışların hızında görülen ayrışmalar teknolojik sınır konseptiyle değerlendirilirken, fikirlerin ya da bilgilerin akışı burada önemli bir husus olarak görülüyor. Gelirlerdeki farklılıkların bir diğer muhtemel açıklaması ise, kurumsal yapılar olarak öne çıkıyor. Nitekim kurumların kaliteleri, ülkelerin verimlilik ve büyüme hikâyelerinde ciddi bir fark yaratabiliyor.
Romer’ın dikkat çektiği ve üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, beşeri sermaye… Daha önceki büyüme modellerinde başköşede duran “çalışan başına fiziki sermayenin” ötesinde Romer, “çalışan başına beşeri sermayede” görülen gelişime parmak basıyor. Nitekim dünya, bu söz konusu büyüme faktöründe belirgin bir yükseliş kaydetti. Ve bunun arkasında da, bilindiği üzere eğitim sistemi başrol oynuyor. Aslına bakılırsa, ülkelerin gelir ve büyüme farklılıklarını açıklayan “kurumlar” faktörünün içinde de, eğitim önemli bir yer tutuyor.