Cumhurbaşkanımız bu hafta, BRICS Zirvesi marjında Güney Afrika’yı ziyaret edecek. Türkiye’nin özel davetli olarak katılacağı organizasyonda 5’li blok, ekonomik meselelere dair görüşmeler gerçekleştirecek. Dolayısıyla bugün, grup ekonomilerine taze bir göz atmakta fayda var. Lakin son haftalarda BRICS’in Rusya, Hindistan ve Çin ayaklarına çeşitli vesilelerle değinmiş olduğumdan, bugün Brezilya ve Güney Afrika özelinde devam edeceğim.
Konuya Brezilya ile girmek gerekirse; Fransa ile İtalya arasında dünyanın 8. büyük ekonomisi konumundaki ülkenin, potansiyelinin altında bir gelişim performansı gösterdiği herkesçe malum. Geçen yıl daralmadan çıkan Brezilya ekonomisi %1 büyüyebilirken, bu yılın ilk çeyreğinde de %1,2’lik bir yıllık hız kaydetti. Aslına bakılırsa bu seneye dair daha yüksek çizilen büyüme hayalleri, son zamanlarda sönmeye de başladı. Nitekim Merkez Bankası geçtiğimiz günlerde, %2,6 olan 2018 büyüme beklentisini %1,6 olarak güncelledi.
Oranı %12-13 sularında gezinen bir işsizliğe muhatap olan ekonominin yavaş bir iyileşme seyrinde ilerlemesi, haliyle kimseleri tatmin etmiyor. Kamu borcu da yükselme eğilimi sergileyen Brezilya’nın sağlıklı bir ekonomik performansa kavuşması için, istikrarlı bir ortam ve program gereksinimi var. Bunu olumsuz etkileyen faktörler arasında ise, küresel piyasaların yükselen ekonomileri hırpalayan son oynaklığından siyasi ve sosyal iç gelişmelere kadar çeşitli sebepler saymak mümkün. Örneğin domestik tarafta, yakıt fiyatları kapsamında yakın zamanda yaşanan grev ile öncesinde ve sonrasında alınan kararlar, ekonomi politikalarında hesapların ötesinde toplumsal dinamiklerin de ne derece etkili olduğunu ortaya koymuş bulunuyor.
Bu çerçevede ekonominin geleceğini belirleyecek en kritik unsurun, Ekim ayında yapılacak seçimler olacağını belirtmek gerekir. Aşırı sağcı aday Bolsonaro’ya dair anketlerde öne çıkan popülerliğin akıbeti, eski Başkan Lula’nın yarışa çıkıp çıkmamasına bağlı olacak. Yine anketler kapsamında hem en tutulan hem de en reddedilen aktör olan Lula’nın tutukluluk sürecinin nasıl seyredeceği bu anlamda kritik olacakken, kendisinin destek verebileceği bir başka aday da bu güçten faydalanabilecek.
Genel olarak bakıldığında ise, adayların ekonomik programlarında mali harcamalardan özelleştirmeye kadar farklı başlıklarda bambaşka vaatler sundukları göze çarpıyor. Buna bağlı olarak da, seçim sürecinin giderek netlik kazanması ekonomiye dair görünüm hakkında daha anlamlı sinyaller verebilecek. Bununla beraber görevi devralacak yönetimin, zorlu ve kararlı bir ekonomik mücadeleden geçmesi gerekeceğine dair kimsenin en ufak şüphesi yok.
32. SIRADA