28 Şubat'la ilgili çok yazıldı, çizildi, belgeseller yapıldı ama bir tane adam gibi sinema filmi yapılmadı.
Ankara İletişim'de öğrenciyken ki hala başörtüsü yasakları
sürüyordu, bu süreci başörtülü kızlar üzerinden anlatan en azından
bir kısa film çekmeyi çok istemiştim.
İlginçtir bir sohbet esnasında sinema, tv uygulama derslerimize
giren Bülent Özkam da bana bu konuda cesaret verince şaşırmıştım.
"Çeksene bir kısa film" dedi. "Ciddi misiniz hocam" dedim. "Tabi"
dedi.
Düşünün o dönem Ankara İlef'in kantini nerdeyse TKP basın bürosu gibi çalışıyordu ve koca fakültede başörtülü sadece 2-3 öğrenci vardı. (başörtülü dediysem okul dışında)
Biz zaten itilmiş, dışlanmış, ötekinin dibiydik. Ama hoca bana "başörtüsü yasaklarıyla ilgili film çek" diye destek vermişti.
Büyük olay...
Ve fakat sonra hoca "slogan atmayacaksın, siyasi olmayacak, şu
olmayacak, bu olmayacak" diye sıralayınca tüm hevesim kaçtı. Nasıl
siyasi bir mesajı olmayacaktı ki; olay tamamen
siyasiydi.
Ve bir hak ihlalini anlatırken insan, özellikle de sinemada nasıl
slogan atmadan durabilirdi?
En azından ben duramayacağıma kanaat ettiğim için o dönem o işten vazgeçtim.
Onun yerine de bir "tımarhane" filmi çektim.
O ZAMANDAN BU ZAMANA
Zaman, olaylar ve insanlar arasındaki mesafeyi açıyor ve bazen mesafe açıldıkça bazı şeyler daha net görünüyor.
Bugün olduğum yerden 28 Şubat'ta yaşadıklarımıza baktığımda ağır bir travmanın yanında bir o kadar ironi görüyorum.