YSK'nın seçimleri yenileme kararının ardından bu köşeden;
"YSK Ekrem İmamoğlu'nda eksik olan şeyi tamamladı. Artık
İmamoğlu'nun
da nur topu gibi bir mağduriyet hikayesi var. Tepe tepe kullansın
ki bizim halkımız mağduru sever, mağdurdan yana tavır alır." demiş
ve eklemiştim "Şayet Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran'a kadar olan süreci
bu şekilde sürdürmeyi başarırsa yaratılan mağduriyet algısının
etkisiyle birlikte seçimleri muhtemelen daha büyük bir farkla
kazanacaktır. "
Nitekim öyle de oldu.
Kimse kusura bakmasın...
31 Mart seçimlerinden sonra Cumhur İttifakı'nın kullandığı
ayrıştırıcı dilin
ters teptiği bilinmesine ve açıktan söylenmesine rağmen 23
Haziran'a kadar
olan süreçte Binali Yıldırım dışında kimse bu konuya dikkat
etmedi.
Aksine Ekrem İmamoğlu'nun üzerine daha fazla giderek
mağduriyet
fotoğrafının altını çizdikçe çizdiler. Kendi adayından çok rakip
adayı
konuşarak gündemden düşürmeyince aradaki farkın açılması
kaçınılmaz
oldu.
Kimse kusura bakmasın...
AK Parti iyi bir seçim kampanyası yürütemedi. Binali Yıldırım'ın
performansı
31 Mart'a göre daha iyiydi ama tek başına yetmedi. İletişim
kampanyasına
kimse karışmasa, Binali Yıldırım pozitif tavrı ve doğal haliyle
daha iyi
yürütürdü süreci. Hatta kampanya boyunca Okan Bayülgen'in
programına 2
kere çıkması bile yeterdi. Ama olmadı...
Seçim kampanyası denilince eskiden akla ilk AK Parti gelirdi.
Birçok siyasal
iletişim tezine konu olan bu başarılı seçim kampanyaları rahmetli
Erol
Olçok'tan sonra bitti.
AK Parti sürekli halkın arasında olan bir parti olmasına rağmen
sokağın sesi
bir türlü kampanyalara yansımıyor. Ya artık sokağı duymuyorlar ya
da
duyanlarla iş yapmıyorlar, bilemiyorum. Kimse de "eksiğimiz
neydi?"
demiyor.
Kampanyayla ilgili başarısızlığı teşkilat genel merkeze, genel
merkez
teşkilata atıyormuş duyduğuma göre.
Kimse kusura bakmasın...
AK Parti'ye oy vermeyen seçmeni "İstanbul'a ihanetle" suçlamak,
dün AK
Parti seçmeni olanları bugün "nankörlükle" itham etmekle bir
şeyler
düzelmez. Zaten kaybın temel nedenlerinden birisi kendinden
olmayanı
hainlikle suçlayan bu dil değil miydi?
31 Mart'tan sonra özellikle küskün AK Parti seçmeni üzerinde
duruldu. Şimdi
fark iyice açılınca kaybetmenin verdiği bu üzüntüyle de olsa
küskünlere
yükleniyorlar. Keşke hep küsenlere değil de biraz da küstürenlere
"aman
yapma" denilebilseydi. Belki sonuç daha farklı olurdu.