Medya ve kadın temsili üzerine sorunlarımızın ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Hem de uzun zamandan beri.
Bu sorunların çözümüne yönelik neler yapılması gerektiğine de en azından teoride maddeleyecek kadar vakıfız.
Peki o zaman, neden yıllardır sorunu da çözümü de belli olan bu girdaptan kendimizi bir türlü çıkaramadık?
Çünkü yerleşik bir zihniyeti değiştirmek hiç de göründüğü kadar kolay değil.
Medyanın başından beri erkek egemen bir yapı üzerine inşa edilmesi ve eril bir dille kurulması, kadının medyada temsiliyetini belirleyen ana unsur olmuş. Bunda gazetecisinden, akademisyenine medyayla ilgilenen hemen herkes mutabık.
Medyada kadın temsili deyince iki şeyi anlıyoruz; Biri medyanın sunduğu kadın temsili, diğeri de medya sektöründe kadınların temsili.
Ve ikisi birbirine göbekten bağlı.
Bu zamana kadar medya kadınları ya metalaştırmış ya da erkekleştirmiş.
Bugün medyada üretime katkı sunan erkekler kadar kadınların da hakim medya zihniyetine teslim olması malesef durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.
Hem geleneksel medyada hem de internet medyasında yönetici
konumunda olan kadın sayısı belki bir elin parmaklarını geçmez. Ve
fakat muhabir ve editör olarak çalışan kadın sayısı gün geçtikçe
artıyor.
Peki medyada çalışan kadın sayısının artması kadınlara
yönelik cinsiyetçi yaklaşımı ve haber dilini değiştiriyor
mu?
Hayır!
Aksine medya, içine aldığı kadını dönüştürerek erkek egemen dilin bir parçası haline getiriyor.
Kadınlar medya dünyasının içerisinde var olabilmek ve bu çetin rekabet alanında kendi varlığını koruyabilmek için bilerek ya da bilmeyerek kendini bu medya diline teslim ediyor.
Sonra da ortaya çok hazin bir tablo çıkıyor...
Özellikle internet medyasında "tık" kaygısıyla atılan manşetler, başlıklar, haberlerde uygunsuz ama dikkat çekici detayların kullanılması ve hatta görsellerin sunumu bizzat kadınlar tarafından yapılıyor.
Yani şiddet ve cinsel istismar haberlerinin öznesi olan kadınlar yine bizzat kendi hemcinsleri aracılığıyla medya yoluyla yeniden istismara uğruyorlar.
Medya "haberin ne kadar sattığıyla" o kadar ilgili ki, bu sistem içerisindeki bir kadın başka bir kadını nasıl lime lime doğradığını farketmiyor bile.
Türkiye'nin ilk kadın genel yayın yönetmeni Nurcan Akad, Akşam
gazetesine genel yayın yönetmeni olduğunda kadın bazı
meslektaşlarının kendisine “Nurcan
Akad’dan şimdi erkekleri arka sayfa güzeli yapmasını bekliyoruz.
” dediğini yazmış ve durumun vehametini
özetlemişti.
Erkek medya, kadınların beynine öyle bir format atıyor ki
sorunun temelinde aslında beden istismarı yattığını göremiyor
bile.