Bu ülkede kendi gibi yaşamayan, düşünmeyen, inanmayan, giyinmeyen, konuşmayan insanlarla sorunu olan bir kitle var.
İstiyorlar ki herkes kendileri gibi olsun.
Onlar gibi baksın hayata.
Asla fikirleri, inançları, öğretileri sorgulanmasın.
Bu kitle ayrıştırıcı, bu kitle ötekileştirici...
Yaşam tarzına müdahaleci...
Onlar toplumsal kutuplaşmanın da, çatışmanın da dinamitleyicileri.
İronik olan ise bu kitlenin içinde bir grup var ki bunu "yaşam tarzımıza müdahale ediyorlar" diyerek yapıyor.
İlericilik, çağdaşlık, laiklik, demokrasi falan diye bangır bangır bağırıyor ama bütün bunları sadece kendinden farklı olanları susturmak, sindirmek, dışlamak için kullanıyor.
Derdi demokrasi falan değil. Ona göre bu kavramlar sadece kendi hegemonyasını kurmak için birer aparat.
Faşizme söverken bile faşistçe yapıyor bunu.
Farklı gruplardan oluşsa da bu kitlenin kafaları aynı kafa: "Herkes benim gibi düşünsün, benim gibi yaşasın, benim gibi inansın".
Onları bir camiye saldırıldığında da Reina'ya saldırıldığında da görmek mümkün.
Bu kitleyi sağcı, solcu, dindar, seküler, laik, muhafazakar diye ayırmak bizi asla doğru bir yere götürmeyecek.
Çünkü onlar her yerde.
Yok birbirlerinden farkı!
Bir kesimin yaşam tarzına müdahale için laikliği aparat olarak kullananlar neyse, diğer bir kesime müdahale için dini aparat gibi kullananlar da odur.
Sokakta yürüyen çarşaflı bir kadına da tahammülsüzler,
Mini etekli kadına da...
Sarıkla, şalvarla gezen adama da tahammülsüzler,
Yılbaşında içki içen adama da...
Hep ortak bir noktada buluşuyor bu kitle: Tahammülsüzlük.