Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Atatürk'tür.
Buna kimse itiraz edemez.
Hem ana, hem de baba tarafından İmam Hasan ve İmam Hüseyin'e
dayanan bir soyu vardır. Buna da kimse itiraz edemez.
Bugün, mevcudiyeti bir asra ulaşmamış genç cumhuriyeti, laik,
demokratik, sosyal, hukuk devletini, üniter yapıyı bu seçilmiş
insana borçluyuz.
21. yüzyılın dünyasında globalizm rüzgârında, kapitalizmin sömürü
düzeninde varlığımızı devam ettirebilmemizin yolu da herhalde 20.
yüzyılın emperyalist devletlerine karşı Mustafa Kemal'in
yaptıklarını yapmaktır.
Ülkelerin süslü söylemlerle kandırılarak kendi halkına
parçalatıldığı, kaynaklar savaşının son sürat devam ettiği
günümüzde onun ilkelerine bağlı kalarak bu devleti ayakta
tutabiliriz.
Bazıları yeni devletler kurmaktan bahsetse de böyle bir durum,
dünya genelinde yaşanan gelişmeler dikkate alındığında ya dış
mihrakların 'böl, parçala, yut' siyasetinin gereğidir ve onun için
lafzına izin verilmektedir ya da bunu diyenlerin dünya siyaseti ile
zerre alakaları bulunmamaktadır.
Zira özellikle yer aldığımız Ortadoğu coğrafyasında küçük ve daha
da küçük ülkecikler ile bölge ABD ve İsrail'e teslim
edilmektedir.
Yeni bir devlet kuran Atatürk için tek adamlık değil, milletin sözü
önemlidir.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'ndaki değişiklikler
sonrasında,