Mübarek Ramazan ayını idrak ediyoruz. Kul olmakla vazifeli bizlerin bu vazifeyi en güzel şekilde öğrenebileceğimiz bir ay içindeyiz.
Borçlarından, hastalıktan, hayatından şikâyet edenler var.
İyi bilelim ki, kulluk yolunda sabır ve şükür gerekir.
Sabır ve şükür birbirinin kardeşidir. Ticarette nasıl kâr ve zarar ortaksa, kullukta da bu iki hal ortaktır.
Allah'ın bizleri denediği hal çile, meşakkat, hastalık, yokluk, sıkıntı ise bunlara isyan etmemek gerekir. Orada, “Ben Cenab-ı Hakk’ın mahlûkuyum” deyip, başını öne eğeceksin. İşte bu hal sabırdır.
Nasıl bir öğretmen sınavda öğrencinin istediğini değil de kendi dilediğini sorarsa; imtihana tabi kulu da Allah istediği gibi deneyecektir.
Mademki bu âlemin sahibi Yüce Rabbimizdir, bizi de öyle deniyor. Bunların hepsi bizim hayrımızadır.
Resulullah Efendimiz, "Allah sevdiği kuluna bela verir” buyurur. Mesela sizin sabaha kadar dişiniz ağrır. O diş ağrısına sabrederken, "Aman Allah'ım! Şifa ver Allah’ım" der durursunuz. Bir ağrı ile Allah ile aranızdaki irtibatı kurarsınız. O ağrı sabaha kadar Yüce Allah'ı zikretmeni O’nu unutmamanı sağlar.
İşte belalar ile kul, kulluğunu idrak eder.
Nimetlerde ise kişinin “adam sen de" deme ihtimali daha çoktur.
Asr suresi bu manada çok enteresandır: “Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
Hüsranda olmamak için, güzel ameller işlemek, ibadetlere devam etmek, fakire fukaraya el uzatmak gerekir.
Hz. Musa döneminde bir çoban “Ya Musa ne olur bana dua et, şu çobanlıktan kurtulayım” der.
Hz. Musa, “Allah senin çobanlığın daim etsin" diye dua buyurur. Çoban kızar ve ona, “Ben senden bu halden kurtulayım, hanlarım hamamlarım olsun diye dua istiyorum, sen bana çobanlık duası ediyorsun” der.