Alemlere rahmet olan,
Sevenleri mutlu kılan,
Her gönüle bir taht kuran (Hz. Ali'nin rivayetiyle)
Efendimiz'i dinleyin...
Hz. Ali halka hitap ederek şöyle diyor:
İnsanları ısıran, zayıfları ezen bir zaman gelecek; o zaman
zenginler ellerinde olanı sımsıkı tutacaklar, çaresiz kalanların
mallarını ucuza kapatacaklar; halbuki onlara bunu yapmaları
emredilmiyor; Allah Teâlâ “aranızda lütfu esirgemeyin” buyuruyor
(Bakara: 237). Peygamberimiz de (s.a.) “çaresiz kalanların
mallarını almayı, ortada olmayan ve belli olmayan malı alıp satmayı
ve olgunlaşmadan meyveyi satmayı” yasaklamıştır.
Bazı zenginlere “şu mal senin mi” diye sorulduğunda “emaneti bizde”
diye cevap verirler, ama bu sözün manasını ve doğuracağı sonuçları
düşünmezler.
Malın asıl sahibi sen değilsen, bu mal Allah'ın ise ve sana şartlı
olarak emanet edilmişse ne yapman, o malı nasıl kullanman
gerekir?
Servet, zenginlik, maddi imkanlar hem başa bela olur, hem Allah
rızasını kazanmaya ve o rızanın meyvesi olan cennete kavuşmaya
vesile olur; hangisinin elde edileceği emanetçinin serveti kullanma
durumuna bağlıdır.
Müminler hep kardeşlikten söz ederler; evet, Allah Teâlâ müminlerin
kardeş olduklarını açıklıyor, sevgili Peygamberimiz de birçok
hadiste kardeşlik hukukundan bahsediyor, ama iş uygulamaya gelince
herkes elindekini sımsıkı tutuyor, ihtiyacından fazlasına sahip
olduğu halde muhtaç olana o fazladan vermiyor, ya bağışlama veya
karz-ı hasen (faizsiz ödünç verme) yoluyla sıkıntısını gidermiyor,
muhtacın, çaresiz kalanın, bu yüzden temel ihtiyaç maddelerini
satmaya mecbur olanın malını değerinden azına satın alıp servetini
arttırma peşinde koşuyor. İşte yazının başında mealini sunduğumuz
hadis de bu kardeşliğe sığmayan, mümin ahlakı ile bağdaşmayan kötü
davranışı yasaklıyor.
Bize şu soruyu soranlar oluyor:
Haczedilip icrada satılan malları almak caiz midir?