İnsanı iki âlemde mutlu edecek, insanın yaratılış amacını gerçekleştirmesi için en uygun yolu gösterecek ve hayatın bütün alanlarını kapsayan bir dinden mahrum olan Avrupa bir yandan özgürlük adına fıtrata isyan edip sapık ilişkileri meşrulaştırıyor, aslı yok olmuş dini aklına ve arzularına uyduruyor, olmadı tamamen terk edip dinsizliği seçiyor, diğer yandan oradaki din boşluğunu dolduracak İslam’ı ve onu iyi kötü yaşayan Müslümanları istemiyor.
Bu konuda birçok Avrupalı yetkilinin açık ifadeleri var; ortak noktası şu: Avrupa’da İslam’ın yayılmasını, Müslümanların çoğalmasını ve itibar kazanmalarını istemiyoruz. Bu işin dini ve ideolojik boyutu.
Vaktiyle sokakları süpürtmek, insanı bitiren maden ocaklarında çalıştırmak, zor, riskli ve külfetli işleri üzerlerine yıkmak için İslam ülkelerinden işçi devşirmişlerdi, şimdi orada işler kötüye gitmeye başladı, sömürgelerden çaldıkları servet, tefecilikle yığdıkları para tükenmeye, ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olmaya başladı, bu yüzden Avrupa’daki Müslümanların varlığına göz diktiler; bu da işin ekonomik tarafı.
Bir iki gün önce İspanya’da bir yürüyüş yapıldı, pankartlarda “İspanya’da cami ve Müslüman istemiyoruz” yazılı idi. Bunu görünce Endülüs İslam Devleti'nin çöküşünü, bu çöküşü takip eden acımasız, vahşi, hayvanlara bile yakışmayan katliamları hatırladım.
Papaz Bartolome de Las Casas 1542’de İspanya Prensi II. Philip’e anılarını takdim etmişti. Dominiken tarikatına mensup olan Las Casas tarihin tanık olduğu en büyük katliamlardan birinin nasıl işlendiğini bu hatıratta, tüyleri diken diken eden, vicdanı isyan ettiren ayrıntıları ile anlatıyor ve Tanrı adına yola çıkılan bu seferlerde, Tanrı adına hareket edenlerin nasıl vahşileştiğini gözler önüne seriyordu. İbret için okunmasını tavsiye ederim
Kısa bir tarih notu: