Bir konuşmamda birlik ve beraberlik kelimelerine farklı anlamlar
yüklemiştim; bir ülkede yaşayan müminlerin beklenen sosyal
ilişkilerine, din kardeşliğine “birlik”; inancı, dünya görüşü,
hayat tarzı, temel düşüncesi farklı olanlar arasında umulan sosyal
(yurttaşlık) ilişkisine de “beraberlik” demiştim.
Bir ülkede yaşayan ve İslam'a iman etmiş olan fertlere ve gruplara
baktığımızda bunlar arasında da olması gereken birliğin mevcut
olmadığını görüyoruz. Birlik olsa, mezheb, meşreb, yorum, ırk, ana
dili gibi farklılıklar toplumu bölmez, farklı yorumlarıyla aynı
dine iman etmiş olan gruplar birbirini kardeş bilirler, değer
ölçütü de ahlak ve eser olurdu. Adı İslam ülkesi olan topraklarda
yaşayan Müslümanlar sayısız karşıt gruplara ayrılmış durumdalar. Bu
gruplar arasındaki ilişkiler ise kardeşlerin birliği ve bütünlüğü
değil, gruplar arasında rekabet, ayrımcılık, hatta çatışma ve kavga
şeklinde cereyan ediyor.
“Müminler arasında birlik nasıl oluşacak?” sorusunun cevabını bir
başka yazıya bırakalım ve burada beraberliği ele alalım.
Türkiye'de yalnızca dini bütün Müslümanlar yaşamıyorlar; başka
dinlere mensup olanlar, dinsizler, farklı ideolojilere angaje
olmuşlar, Müslüman oldukları halde ibadetleri aksatanlar ve çeşitli
günahları işleyenler…