Cemiyetin en önemli ve nispeten küçük birimi aileden tutun en genişi olan ümmete (bütün İslam ülkelerinde yaşayan müminlere) kadar her kısımda, her tabakada, bölükte birliğe (vahdete) ve danışmaya (istişareye, şûrâya) kesin ihtiyacımız vardır. Hem isabetli kararlar alabilmek hem de alınan kararları uygulayabilmek için bu iki faaliyete, ilkeye, vecibeye riayet etmeden başarıya ulaşmak mümkün değildir.
Bu yazıda danışma üzerinde duralım, gelecek yazıda da birlik konusunu ele alalım.
Kim danışacak, kime danışacak, danışmanın sonucu ne olacak?
Kur’an-ı Kerim’de danışmanın emredildiğini, müminlerin davranış kuralları arasında önemli bir yer tuttuğunun övgü ile açıklandığını biliyoruz (Âl-i İmran:3/159), Şurâ: 42/38).
Tefsir, siyer ve fıkıh kitaplarında Peygamberimize emredilen danışma hakkında şu açıklama yapılıyor:
Din kuralları, dine dair açıklamalar (ahkâm) konusunda Peygamberimiz başkalarına danışmaz; çünkü bunlar kendisine vahiy yoluyla bildirilir, din beşer aklıyla oluşturulamaz. Onun danışması emredilen hususlar, günümüzün diliyle söylemek uygunsa, teknik, bilimsel, stratejik dünya işleridir.