“İnsana gelince, rabbi ona imtihan için ikramda bulunduğunda ve
onu nimetlere boğduğunda, 'Rabbim bana ikram etti' der (mutlu
olur)./ Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise 'Rabbim beni
önemsemedi' der (mutsuz olur). /Hayır, hayır! Doğrusu siz yetime
ikram etmiyorsunuz./ Birbirinizi yoksulu yedirmeye teşvik
etmiyorsunuz./ Mirası hak hukuk demeden yiyorsunuz./ Malı aşırı
derecede seviyorsunuz./ Hayır, bu böyle olmamalı! Yer dağılıp parça
parça olduğunda…” (Fecr: 15-21).
Önceki âyetlerde azgınlık ve taşkınlıkları yüzünden helâk edilen
kavimlerin durumu haber verilerek gereken uyarı yapıldıktan sonra
insanoğlunun azmasına ve kötü sonuçlara sürüklenmesine sebep olan,
kendini beğenmişlik ve bencillik duygularından gelen başka
zaaflarına dikkat çekilmektedir. Hz. Peygamber Mekke müşriklerine
tuttukları yolun yanlış olduğunu, bu gidişleriyle bir gün mutlaka
Allah tarafından cezalandırılacaklarını hatırlattıkça onlar da tam
tersine, kendi yollarının doğru olduğunu, nitekim bu sayede Allah
tarafından kendilerine bol nimetler ve servetler ikram edildiğini
savunuyorlardı. Şu halde 15. âyetteki “insan” kelimesi öncelikle
belirtilen karakterdeki Mekke müşriklerini işaret ediyor, aynı
karakteri taşıyanlar da bu işarete dahil oluyorlar.
Allah Teâlâ, hikmeti ve imtihan düzeni gereği, insanı çeşitli
yeteneklerle donatıp bol nimete kavuşturduğunda o, bu nimetlerle
bir sınamadan geçirildiğini, bunların bir hikmetle kendisine
verildiğini düşünerek şükrünü yerine getirmesi gerekirken, bu
sorumluluğu aklından bile geçirmeyip sırf lâyık olduğu için
kendisine bu nimetlerin ikram edildiğini düşünüp mutlu olur; sahip
olduğu nimetlerden başkalarını yararlandırarak onların da bu
mutluluğa ortak olmaları yönünde bir gayret göstermez. Fakat aynı
insan rızkında bir daralma olduğunda bunun da bir hikmet gereği
meydana geldiğini, uhrevî bir mükâfata erişmesine veya akılsızca
bir zevk ve safaya düşmekten korunmasına vesile olabileceğini yahut
kendi kusurunun, çalışma ve gayretteki noksanlığının bir neticesi
olabileceğini düşünerek sabretmesi ve kusurlarını gidermesi
gerekirken o, kendisinin Allah tarafından göz ardı edildiği ve
haksızlığa uğradığı iddiasında bulunma anlamına gelebilecek
davranışlar içine girer, yakınıp sızlanmaya ve isyan etmeye başlar.
Öte yandan fırsat bulduklarında erkekler kadınların miras payına el
koyar, yetimlere kalan mirası da onlara verecek yerde gasp
ederler.