Başta cuma günü ve namazı ile alâkalı âyet ve hadisleri zikretmiştik. Bunlarda ve başka hadislerde cuma namazının şehirde kılınacağı, şu kadar cemâatle kılınacağı, ancak bir camide kılınabileceği, sultanın bulunması veya izin vermesi... gibi vücûb ve sıhhat şartları zikredilmiş değildir. Bu şartlar sözlerin delâleti ve tatbikattan, ictihad yoluyla çıkarılmış, üzerinde de ihtilâf edilmiştir. Şartlar üzerinde lüzumundan fazla titizlik gösteren ve bu yüzden cuma gibi büyük bir ibâdetin ifâsını güçleştirenlere karşı olan İslâm âlimleri vardır:
İbn Rüşd: “Bu mevzuda müctehidlerin ihtilâf etmelerinin (farklı yorum, ictihad ve görüş sahipleri bulunmasının) sebebi: Hz. Peygamber (s.a.) cuma namazını dâimâ cemâatle, camide ve şehirde kıldığı için bu vasıfların şart olma ihtimâlidir. Cuma namazının daima böyle kılınmış olduğunu görüp bunların şart olması gerektiğine kâni olanlar şart koşmuş, böyle görmeyenler de şart koşmamıştır... Ayrıca namaz çevresindeki bu davranış ve oluşların namazla alâkasına da bakılmış, alâkalı görenler şarttır demiş, görmeyenler şart değildir kanaatine varmışlardır. Bu sebeple cemâatin şart olduğunda ittifak etmişlerdir; çünkü cemâat umûmiyetle namazlarda bulunan bir keyfiyettir. İmam Mâlik şehir ve sultanı şart koşmamıştır; çünkü bunların namazla doğrudan bir alâkası yoktur. Buna mukabil namaz ile münasebetini gözönüne alarak camiyi şart koşmuştur. İhtimâl ki, bunların hepsi lüzumsuz derinleşme, ileri gitmedir; halbuki Allah’ın dini kolaylıktan ibârettir, birisi çıkıp pekâlâ şöyle diyebilir: Eğer bunlar cumanın mûteber (sahih) olması için şart olsaydı Rasûlullâh’ın (s.a.) sükût etmesi ve bunları açıklamadan bırakması câiz olmazdı; çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “...insanlara gönderileni açıklayasın diye...” “...ihtilâfa düştükleri hususu onlara açıklaman için...”