Laiklik, din ile devlet-dünya-siyaseti birbirinden ayırdığını, bütün inançlara ve hayat tarzlarına eşit mesafede durduğunu iddia ediyor -kitabın kavli böyle- ise de uygulamada Batı'da ve Doğu'da böyle olmuyor. Devlet dinden, din devletten istifade ediyor ve çoğunluğun dininden farklı dinlere eşit muamele edilmiyor.
Din istismarı bir iman ve ahlak meselesidir. İmanı ve ahlakı zayıf olan siyasiler de sivil toplum üyeleri de dini istismar edebilirler. Siyasetle ilgileri bulunmadığı çağlarından beri belli dini vazifeleri yerine getiren insanlar devlet adamı olduktan sonra da tabiî olarak buna devam ettiklerinde “istismar” ile itham edilemezler.
Türkiye'de tek partili yönetim dönemlerinde devlet din özgürlüğünü hem Sünniler hem de diğerleri için kısıtlamıştır. Ama günümüzde her inanç ve inançsızlık serbesttir; devlet kimsenin dini inancına ve uygulamasına müdahale etmiyor. Mesela camiler ve cemevleri yapılıyor, buralarda inananlar inandıkları gibi hareket ediyorlar, buna rağmen “devlet cemevlerini resmen mabed olarak kabul etmiyor” diye din özgürlüğünün kısıtlı olmasından söz etmek insafla bağdaşmaz. Aslında kitabın kavline göre laik devlet bir yere mabed veya değil diyemez.