Çin’in Doğu Türkistanlılara yaptığı zulüm ve işkencelerle ilgili haber ve görüntüleri duyduğum, izlediğim zaman uykularım kaçıyor. Bir bütün gün hastalanıyorum, tansiyonum fırlıyor. Beddua ediyorum, zulüm karşısındaki aczimizin dayanılmaz ıstırabını yaşıyorum.
Merhum Hocamız Tayyip Okiç, Bosna Hersek’te, komünizmin dinsizleştirme programına ve baskılarına rağmen dinin nasıl korunduğunu şöyle anlatmıştı: Çünkü biz kızlarımızı okutuyor, onlara yeterli din bilgisi ve eğitimini veriyorduk, kızlarımız büyüdüler, evlenip anne oldular, komünistler aile içine giremediler, anneler de çocuklarına din bilgisi ve eğitimi verdiler.
Dışı pembeleşmiş gibi olsa da içi kıpkızıl olan Çin bunu da keşfetmiş olacak ki, her bir Uygur ailesinin içine bir Çinli sokmuş, onunla birlikte yaşamayı mecburi kılmış.
Her şeye rağmen birçok şey yapılabilir. Bunlardan biri olarak Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nin yayınladığı bir bildiriden kısaltarak aktarmalar yapacağım:
…Milyonlarca Müslüman çocuğu toplayıp, zorla “Rehabilitasyon, yeniden elverişli hale getirme kampları” diye adlandırdıkları zorunlu çalışma kamplarında tutsak etmeleri, onurlarını kırıcı ve inançlarını, kültürlerini, dinlerini ve dine bağlılıklarını zayıflatacak her şeye maruz bırakmaları.
Müslümanları camilerde, dinlerini öğrenme ve ibadetlerini yapma bakımından kısıtlamaları.