1963 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldum ve İstanbul İmam Hatip Okuluna meslek dersleri öğretmeni olarak tayin edildim.
Okullarda ve okul dışında İslâm ilimleri ve onun yardımcıları adına aradığımı kimde ve nerede bulduysam almak için gece gündüz çabaladım.
Hadis ve sünnet konusunda dışarıdan müsteşriklerin (oryantalistlerin) ve içeriden de onların uydularının ileri sürdükleri, ilim kisvesine bürünmüş olsa da başka amaçlar taşıyan iddialarını da o günlerden itibaren dikkatle takip ettim.
Üç önemli itirazları, tenkit ve çürütme teşebbüsleri dikkatimi ve ilgimi daha çok çekiyordu::
1. Hadisler Peygamberimiz’in (s.a.) vefatından yıllarca sonra kitaplaştırıldı, bundan önce ezberden naklediliyordu, bu kadar sözün hafızada tutulması ve doğru nakledilmesi mümkün değildir. Ayrıca çeşitli maksatlarla hadislerin uydurulduğu da olmuştur. Bu sebeple hadislere güvenilemez.
2. Peygamberimiz’in her sözü ve fiili, bağlayıcılık dereceleri farklı da olsa din kuralı getirmez, din kuralına dayanak olamaz; çünkü o, aynı zamanda bir beşerdir, beşer olarak söyledikleri vardır, daha sonraki yöneticilerin duruma göre farklı davranmalarına imkan veren sözleri ve davranışları vardır, tavsiye kabilinden olanlar vardır…