Bazı yazanlar ve konuşanlar, siyasetçilere ve dindarlara
“dışlamayın, karşınıza almayın, nefret ettirmeyin, adil olun ve
herkesi kucaklayın" diyorlar, bu tavsiyelerini ısrarla tekrar
ediyorlar.
Bu tavsiyeye dinim, ahlakım ve geleneğimden bakıyorum ters/aykırı
bir durum yok:
Bilge kişi Sa'dî- Şîrâzî:
“Âdem'in çocukları bir bedenin organları gibidir; çünkü aynı
cevherden yaratılmışlardır" diyor.
Bundan daha büyük bir kucak tasavvur edilemez.
Bizim dinimiz ve geleneğimizde Efendimiz'in (s.a.) Peygamber olarak
gönderilmesinden sonra dünyada yaşayan bütün insanların “O'nun
ümmeti" olduğu, bu ümmetin bir kısmının çağrıya uyduğunu (icabet
ümmeti), bir kısmının ise henüz uymadığını ama onlara yönelik
çağrının devam ettiği (davet ümmeti) inanç ve anlayışı vardır.
Bu da büyük bir kucak.
Ama unutmayalım ki, kucaklaşmak iki taraflı bir eylemdir, mümin
herkese kucak açarken muhataplarının bir kısmı arkasını dönüp
giderse, bir kısmı kollarını budamaya teşebbüs ederse, bir kısmı
kucaklar gibi görünüp gizlediği hançerini arkadan saplarsa, bir
kısmı ona insandan başka bir yaratık gibi bakarsa… kucaklaşmak
nasıl olacak!?
İnsaf ile söylemek gerekir ki, adı Müslüman olan herkes de kusursuz
değildir, “herkese kucak açıyor" da değildir. Onların da içinde
davetçi değil, yargıç, sevdiren değil nefret ettiren, birleştirmek
ve kazanmak için değil, ayırmak ve kaçırmak için çaba gösterenler
vardır.
Peki niçin böyledir ve çaresi yok mudur?