Mübarek ayda “Ârifler Meclisinden” genel başlığı altında âriflerden hikmetler ve sohbetler aktaracağım.
Hz. Mevlânâ ile başlayalım ve bakalım o, Kur’ân’a ve Peygamberimize (s.a.) nasıl bakıyor:
Firavun, Hz. Musa karşısında direniyor, onu büyücü ilan ediyor ve bunu ispat etmek için ülkesinin en usta büyücülerini davet ediyordu. İki kardeş büyücü Hz. Musâ ile ilgili haberleri alınca onun büyücü olduğu konusunda şüpheye düştüler. Usta bir büyücü olan babaları ölmüştü, kabrine gidip şu niyazda bulundular: “Babacığım sen ölüsün biliyoruz, ama yine de bize bir yol gösterebilirsin, biz Musa’nın büyücü olduğu konusunda emin değiliz”. Sonra rüyalarında babalarını gördüler, onlara dedi ki: Gidin, Musa uyurken onun asasını (değneğini) çalmaya çalışın, eğer uyanmazsa büyücüdür, uyuduğu
halde kalbi uyanık ise ve siz çalamazsanız o büyücü değildir. Çocukları bunu denediler, Musa uyurken asayı almak üzere yaklaşınca asa titremeye başladı, korkudan akılları uçayazdı ve Peygambere iman ettiler.
Hz. Mevlânâ özetlediğim bu kıssayı anlattıktan sonra şunları söylüyor:
Allah’ın lütufları Mustafa’ya vaatlerde bulundu da dedi ki: Sen ölsen bile bu din, bu iman ölmez. Senin kitabını, mucizeni ben yüceltirim, Kur’ân’dan bir şey eksiltmeye, ona bir şey katmaya yeltenen kişiye ben mani olurum. Ben seni iki cihanda da korurum. Sözünü kınayanları terk eder onları hor ve hakir bir hale korum. Hiç kime Kur’ân’ı değiştirmeye kudret bulamaz. Ona ne bir şey ilave edebilirler, ne ondan bir şey eksiltebilirler. Sen benden daha iyi, başka bir koruyucu arama. Senin parlaklığını (nurunu, şanını) gün geçtikçe arttırır, adını altınlara gümüşlere bastırırım. Senin için minberler, mihraplar kurdururum. Ben seni öyle seviyorum ki, senin kahrın benim demektir. Şimdi adını korkudan gizlice söylüyorlar, namaz kılacakları zaman gizleniyorlar. Mel’un kafirlerin korkusundan dinin mağaralarda gizli kalıyor ya; bütün âlemi minarelerle dolduracağım, asilerin gözlerini kör edeceğim ben. Mümin kullar şehirler alacak, mevkiler bulacak. Dinin balıktan aya kadar her tarafı kaplayacak… Sen de Musa gibi bir peygambersin. Kur’ân’ın Musa’nın asasına benzer, küfürleri ejderha gibi sömürüp yutar. Sen toprak altında uyursun, ama o tertemiz söz asa gibi her şeyin farkındadır… Bedenin uyur ama nurun göklere ağar. Düşmanlarını kahretmek için okunu kur, yayını ger. Felsefeci aleyhine söylenmeye yeltenir, ama nurunun oku ağzını oklar, onu susturur. Hakikaten de öyle oldu, hatta bu vaatten de üstün şeyler vücuda geldi, o uyudu fakat bahtı, ikbali uyumadı.