(Bu yazıda Türkçü-ırkçılık örneği üzerinde durulmuş, ama hüküm ve değerlendirme, Kürtçülük vb. bütün ırkçılıklar ve etnik davalar için geçerlidir. H.K.)
Ahmed Naim Bey halis Türkçülerin tezini şöyle çürütüyor:
Bunlar ile uzun boylu tartışmanın manası yok. Aşılamak istedikleri şey açıkça dinsizlik mefkûresidir. Halktan dini soyup onun yerine bir başka şey konamayacağını, “Allah'ın dinini hakim kılma: i'lây-ı kelimetüllah” uğruna kılı deprenmeyen bir herifin ta Kamçatka yaylalarındaki ırkdaşları için silaha sarılamayacağını, bin yıldan beri kardeşimdir dediği, bin yıldan beri sevincine ve kederine ortak olduğu, uğrunda hayatını feda etmekten çekinmediği din kardeşini bırakan bir kimsenin Sibirya'nın bilmem hangi boz ovalarında hristiyan mı, şamanî olduğu bilinmeyen Yakut kardeşini sevemeyeceğini düşünemeyen, Türklerin ikbal devirlerinin İslam dinine sımsıkı sarıldıkları dönemde olduğunu, gerileyip bozulmalarının ise iman ve inancın gerilemesi ile başladığını gizleyen kişilerle
tartışma yeri herhalde bu makale değildir.
Biz yalnız Türkçü-İslamcılarla dertleşebiliriz. Zira bunlarla İslam dairesinde anlaşmak, onlara hakikati din namına kabul ettirmek daha kolaydır zannındayım. Bunlarla yaptığımız tartışmalarda daha insaflı olduklarını gördüm. Bunlar gerçi Türk unsurunun zayıflığından, yardıma muhtaç olduğundan bahsederler, ama İslam camiasını (topluluğunu, ümmeti) kırmak istemezler. Bu camiayı, hem diğer Müslüman grupların (kavimlerin, ırkların) ayrılmaması hem de Türklerin daha kolay eğitilmesi ve yükselmesi için gerekli görürler.