Demokrasilerdeki bireyin hak ve özgürlüğü ile İslam'daki ahlaki denetim vazifesi yanyana geldiğinde bir çatışmadan söz etmemek mümkün değildir. Demokrasilerde laiklik, bir anayasa maddesi olarak düzenlenmiş olsun olmasın, bireyin hak ve özgürlükleri içinde “söz ve din hürriyet” de vardır ve bu iki hürriyetin sınırı, hem tarihi uygulama hem de teorik tanımlama bakımından İslamî yönetim ve toplumda olandan daha geniştir. Gerçi demokrasilerde de bir “umumi âdâb ve ahlak” kavramı vardır ve bu sebeple de bireyin özgürlükleri kısıtlanır, fakat bu “umumi âdâb ve ahlak” kavramı oldukça müphemdir, anlamı ve sınırları tartışmalıdır, görecelidir ve her hal ve kârda kaynağı din değildir; yani dînî naslar değildir, toplumdur. Toplum dün bir davranışı ahlaka ve âdâba aykırı bulurken bugün değişir, aykırı bulmaz ve bu yüzden (değişen ahlak anlayışına bağlı olarak) bireyin özgürlüğü kısıtlanamaz hale gelir. Benim çocukluğumda ve gençliğimde küçükler büyüklerin yanında içkiyi bırak, sigara bile içmezlerdi; şimdi ise içki, birçok ailenin sofrasında, düğün, eğlence ve piknik yerlerinde... ailece içiliyor. Benim gençliğimde birbirini sevenler ama henüz evli olmayanlar, uzaktan bakışıp gülümsemek için bile etraflarını kollamak durumunda idiler, şimdi ise sokakta sarmaş dolaş, yanak yanağa birlikte oluyorlar...