Bu konuda ısrar ediyorum ve konuyu gündeme taşımamın önemli bir sebebi var: Eğer bir dinde, bir inanç sisteminde “din adamları sınıfı” varsa, bu sınıfa mensup olanlar kılık kıyafetten aile hayatına, günah ve hatadan uzak olmaya kadar diğer insanlardan farklı özellikler taşıyorlarsa, bu sınıfa mensup olanların kutsallığına inanılıyorsa bu adamlar, cahil halkı peşlerine takarak haçlı seferleri de düzenlerler, 15 Temmuz darbe teşebbüsünde de bulunurlar. Eğer din istismarına dayanan terör ile mücadele edilecekse önce Allah’a, peygamberlere ve diğer beşere ait sıfatların doğru bilinmesi, sınırların birbirine karıştırılmaması gerekiyor.
Okuduğunu anlamasına bir mani bulunmayan değerli bir arkadaşımız benim bu konudaki yazıma karşı bir yazı kaleme almış, şöyle diyor:
“…Bizler İslam’da da, diğer dinlerde de ‘Din Adamı’ vardır diyoruz. Daha evrensel ve daha kapsayıcı bir tabirle her mesleğin, her işin bir uzmanı vardır aziz dostlar. Uzmanı olmayan hiçbir iş yoktur… Modernite’nin en mühim yüzlerinden birisi anti-tradisyonel yani Anane-Karşıtı oluşudur. Bu konumunu ona karşı yaptığı devrimle elde etmiştir. Bariz özelliklerinden bir tanesi de hiyerarşi kavramına karşı oluşudur… Oysaki İslami Gelenek böyle söylemiyor. En başta Allah Teâlâ mukaddes Kur’an’da pek çok yerde yaratılışta mertebeler olduğunu belirtiyor. Buna bağlı olarak epistemolojide mertebeler olması kaçınılmazdır. Kur’an’da ‘Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır’ (Yusuf 76) denilerek bilgide bir hiyerarşi olduğu çok açık bir şekilde belirtiliyor… Hz. Peygamber bir din adamıdır. Ehl-i Beyt imamları, Ehl-i Sünnet imamları hepsi din adamıdırlar. Arifler din adamıdırlar. Hatta daha da öte Allah adamıdırlar. Ricâlullahtırlar…”
Ben ne demiştim:
“İslâm’da lâiklik düşüncesi, kavramı ve uygulaması yoktur. Çünkü Batı'da bu düşünce ve hareketin doğmasına sebep kilise ve din adamları (ruhbanlar)’dır. Kelimenin lûgat mânâsında bile bu sebebin izleri vardır; çünkü lâik, clergé’nin karşıtı olarak ruhban olmayan, kiliseye, dîne ait bulunmayan, din-dışı mânasına gelmektedir. İslâm’da ise din adamları sınıfı mevcut değildir. Her Müslüman, din ve Allah ile ilişki bakımından eşit imkân ve seviyeye sahip bulunmaktadır. Müslümanın ibâdet etmek, tevbe etmek (günah çıkarmak), hâsılı dînî hayatını yaşamak için -din adamı vb.- bir aracıya ihtiyacı yoktur. Câmide namazı cemâatle kılmak için belli bir sınıfa imam olma imtiyazı verilmemiştir. Cemâat içinde en bilgili, ahlâklı ve okuması düzgün olanı öne geçer ve namazı kıldırır. İslâm’da lâiklik uygulaması da yoktur. Çünkü teorik olarak din ile devleti ve toplumu birbirinden ayırmak, birbirinin müdâhalesi dışında tutmak mümkün olmadığı gibi uygulamada da dîni temsil eden kilise gibi bir kurumun devlete karşı yetki mücadelesine giriştiği olmamıştır. İslâm’da devletin başkanı aynı zamanda cuma ve cemâat imamıdır; hem din, hem de devleti korumakla yükümlüdür.”
Allah aşkına söyleyin: