Namık Kemal:
Fransa'da bulunduğu sırada felsefe, edebiyat, toplum bilim, hukuk
ve EKONOMİ öğrenmeye çalışmış, Emil Acollas'ın derslerinde Thomas
Hobbes (1566-1674), John Lock (1634-1704), Jean – Jack Rousseau
(1712 – 78) gibi 1789 Fransız Devriminin düşünce adamlarının
öğretilerini izlemiş, aydınlanma felsefesinin ilkelerini tanıma
imkanı bulmuştu. Fransa'ya gittiği zaman XIX. yy. ikinci yarısına
damgasını basan bu olayları kimi yazılarında ancak güncel
yorumlarla değerlendirebilen Namık Kemal'in sosyalist düşünce
adamlarının öğretilerinden yoksun bulunduğu ifade edilmiştir.
Rousseau'nun “Doğal Haklar” ve “Toplumsal Sözleşme” haklarına
ilişkin düşüncelerini “şeriat” ilkeleriyle uzlaştırmaya çalışmış,
Hürriyet gazetesinde yayımladığı makalelerinde özgürlük, eşitlik,
bireyin hakları ve görevleri, devletin egemenlik hakkı, meşrutiyet
gibi konuları işlemiştir. Dine dayalı meşrutiyet yönetimi
istediklerini belirten Namık Kemal, Osmanlı Devleti'nin dayandığı
dinî ilkeler ve kurumlar bozulacak olursa devletin varlığının
tehlikeye düşeceğini ifade ederek yakın arkadaşı Kânipaşazade Sezai
Bey'in Paris'te yayımladığı kitabı (Hukuk-ı Umumiye), yasaların
kökenini laik ve toplumsal esaslara bağladığı gerekçesiyle
eleştirir. Geleneksel kurumlara güvence vermeye çalıştıktan sonra
meclislerin, kuruluşların işleyişleri, yetki ve sorumlulukları
üzerinde durur. Özellikle batı uygarlığının gösterdiği gelişmelerin
altını çizerek, bilimsel kurumların uygulama alanına girmesinden
sonraki ilerlemeleri anlatmaktadır. Fabrika, şirket ve Müslüman
Bankası gibi kuruluşların olmadığından yakınmaktadır.
Namık Kemal, aydınlanmacı devlet felsefesinin tesirinde kalmış
olmakla birlikte İslam gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya
bağlıdır.