Israrla diyorum ki, ülkemizde imam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri ve Diyanet’in rehberliğinde sağlıklı bir İslâmlaşma sonucu elde edilebilir. Aynı yolda hizmet veren başka cihetleri dışlamıyorum ancak ana damarın bu kurumlar olmasını, diğerleriyle de dava kardeşleri olarak yardımlaşmaları gerektiğini söylüyorum.
Samimi olarak bu kurumlarla ilgili şikâyet ve endişeleri olanlara bir güvence olarak 35. İl Müftüleri İstişare Toplantısı sonuç bildirgesinden bazı maddeleri aktarıyor ve tamamını okumanızı da tavsiye ediyorum:
…Toplumu Din Konusunda Aydınlatmada Diyanet-İlahiyat İşbirliği İmkânları/Stratejileri üst başlığı ile gerçekleşen toplantıya, Başkanlığımızın üst düzey yetkilileri ve 81 il müftüsü ile beraber ilk defa ilahiyat/İslâmî ilimler fakülteleri dekanları da katılmıştır.
4 gün süren toplantı boyunca; “Din İstismarı ile Mücadele, Aile ve Gençliğe Yönelik Tehditlerle Mücadele, Din Hizmeti Çeşitliliği Açısından, Nitelikli Personel İhtiyacı Bağlamında, Din Görevlileri ve İlahiyat Öğrencilerinin Yeterliklerinin Gözden Geçirilmesi, Dinî Hayata Rehberlik Etme Sorumluluğu Bağlamında Diyanet-İlahiyat Perspektifinin Hayata Yansıması, İrşat Faaliyetlerinin Etkinlik ve Verimliliği, Dinî Hayata Etkisi Bakımından İslam Dünyasının İçinden Geçtiği Süreçler” konuları etraflıca müzakere edilmiştir.
* Kitle iletişim araçlarının kullanımının her geçen gün arttığı bir dönemde, din ve irşat dili, anlam ve zarafet boyutuyla daha önemli hale gelmiştir. Din adına sorumsuzca sarf edilen kaba ve gelişigüzel söylemler dine dair farkındalığı örselemektedir. Bu açıdan, dinî konularda konuşan herkesin, sahih kaynaklara dayalı bilginin yanında yapıcı, birleştirici ve kucaklayıcı bir söylemi de kuşanması gerekir. Aksi takdirde, müspet hiçbir dinî içerik arz etmeyen, tekelci, yargılayıcı ve baskılayıcı bir üslubun Müslümanlardan ziyade İslâm’a mâl edilen bir anlayışı beslediği dikkat çekmektedir. Bu itibarla, nebevi metodu ilke edinerek aklıselim ve kalbiselime uygun, güzel ahlak merkezli, yalın, saygın, hassas ve bütüncül bir üslup, dinin insanlarla doğrudan buluşmasında oldukça önem arz etmektedir. Bunun için de İslâm’ın yüce hakikatlerinin tutum, tavır ve eylem olarak aktarılmasında sorumluluk sahibi herkese büyük görevler düşmektedir.
* Modern yaşam pratiklerinin küresel bir etkiyle hayatı kuşattığı; maddiyat düşkünlüğü, güç ve çıkar tutkusu, tüketim iştahı ve aşırı dünyevileşmeyle bütün insanlığın madde ve mana boyutunda ciddi savrulmalara maruz kaldığı günümüzde örselenen en önemli alanlardan biri din ve dindarlık olmuştur. Şeklî dinî tezahürlerin arttığı, ibadetlerin Allah’a karşı sorumluluk ve kulluk bilincinin bir gereği olmaktan ziyade, alışılmış eylemler manzumesi haline dönüştüğü, dinin şahsi menfaatlere hizmet etmesi ölçüsünde önem ve değer gördüğü bir dindarlık anlayışının İslam’ın insan özelindeki hedefleri ile muvafık olmadığı çok açıktır. Bu itibarla, yüce Allah’a gönülden bağlılık ve teslimiyeti resmeden, varoluşu anlamlı kılan, düşünce, tutum ve eylemlerde bilgiyi, ihlası, samimiyeti, etik, estetik ve takvayı merkeze alan güzel ahlaka dayalı bir dindarlığın ikame edilmesi için yoğun çaba sarf etmek önemli bir şuur ve sorumluluk ödevidir.