Bir hususta anlaşmazlığa düşmek” Allah ile mümin kulları
arasında olamaz, Resûlullah ile ümmeti arasında da düşünülemez.
Geriye yönetici, yönetilen, bilen, soran... şeklinde ümmet kalır;
bu çerçevede ümmet arasında bir anlaşmazlık çıktığında mesele
Allah'a ve Resul'e götürülecektir. Yönetilenlerle ülü'l-emr
arasındaki ihtilâfta, bu ikincisi de taraf olduğu için tek merci
Allah ve Resulü'dür; yani –aşağıda açıklanacağı üzere– dinin ana
kaynakları ışığında çözüm üretecek kurumlardır. İhtilâfın tarafları
arasında ülü'l-emr bulunmazsa, meselenin halledilmesinde onun da,
benimsenen idare şekline göre salâhiyeti çerçevesinde devreye
girmesi tabiidir; ancak ülü'l-emr tasarruflarında Allah ve
Resulü'nden bağımsız değildir.
Meselenin “Allah'a götürülmesi” Kur'an'a, “Resul'e götürülmesi” ise
sünnete başvurmayı gerektirir. Anlaşmazlık konusunda bu iki
kaynakta çözüm ve hüküm var ise bu, bütün ümmet için bağlayıcıdır
ve gereğine uyularak anlaşmazlık çözüme kavuşturulur. Bu iki
kaynaktaki çözüm her zaman nokta tayini şeklinde değildir. Kıyamete
kadar ortaya çıkacak bütün anlaşmazlıkların konu konu, parça parça
çözümü Kitap ve Sünnet'te bulunmaz. Ancak bütün anlaşmazlıkların
çözümüne ışık tutan ilkeler, işaretler, delâletler, örnek ve emsal
çözümler vardır. Bunlardan yararlanarak çözüm ve hüküm bulma işine
ictihad denir. İctihad bilinmeyenleri, açıkça belli olmayanları,
anlaşmazlıkları Kitaba ve Sünnet'e başvurarak (götürerek) çözme
metodunun ve çabasının adıdır; Resûlullah tarafından sahâbeye
öğretilmiş, daha sonraki nesiller de bunu, onlardan alarak usulünü
yazmış, kullanmış ve geliştirmişlerdir.