“Bütün insanlar eşittir”, “Hepimiz kardeşiz” sloganları kulağa hoş gelmekle beraber gerçekleşen, gerçek olan insan hayatında eşitlik ve kardeşliğin yeri ve boyutları çok farklıdır. Dünden bugüne insanlar, olması gereken alanlarda bile eşit olamamışlar, okuyan-okuyamayan, zengin-fakir, asil-sıradan, yöneten-yönetilen, akıllı-saf, güçlü-güçsüz, kadın-erkek, Doğulu-Batılı, dinli-dinsiz, siyah-beyaz... arasında hep farklar, farklı konumlar ve değerlendirmeler olagelmiştir. Bütün insanlar –genel inanışa göre– bir ana-babadan geldikleri halde birbirlerini kardeş bilmemişler, Ademoğulları’nın birbirlerine ettiğini canavarlar etmemiştir. İslâm tabiî, fıtrî (insanın fıtrat ve tabiatına uygun, Allah Teala tarafından ona göre gönderilmiş) bir din olduğu için eşitliği de, kardeşliği de gerçekleşme şansı en çok, en tabii olan alanlara inhisar ettirmiş, bu alanlar dışında eşitlik ve kardeşliği değil, adaleti öngörmüştür.
İslâm’a göre hak ile batıl, alim ile cahil, ahlaklı ile ahlaksız, faydalı ile...