“Kur’ân, San’at ve Güzellik” başlığını hem İlahî Kitabın söz ve muhteva güzelliğini, hem de bu güzel Kitab’a göre güzellik kavramını ifade etmek üzere kullanıyoruz.
İnsanlığın hem Yaratıcı ile hem de yaratılmışlar ile ilgili meçhullerinin önemli bir kısmını açıklamak üzere vahyedilmiş olan bir kitapta, bu ilgi çekici muhtevası ile yetinilip düz, san’atsız ve didaktik bir söylem seçilebilirdi. Hâlbuki Kur’ân’ı vahyeden Allah Teâlâ, hayat ve mutluluk bahşeden muhtevayı eşsiz bir üslup içinde sunmuş, muhataplarını, kutunun içinden önce dışının güzelliği karşısında hayran bırakmıştır. Anlatıldığına göre daha önce dillere destan olan ve Kâbe duvarına asıldıkları rivayet edilen yedi meşhur şiir bile tahtından düşmüş, edebî güzelliğin tahtına Kur’ân oturmuştur.
Kur’ân bu eşsiz güzellikteki üslubunu muhatapların takdir ve sübjektif değerlendirmelerine de bırakmamış, meydan okuyarak “benzeri bir kitap, bir sure, on ayet, hadi olmadı bir ayet getirin” demiş, getiremeyeceklerini peşinen ilan etmiş, bunu deneyenler de aczlerini itiraf eylemişlerdir. İşte Kur’ân’ın bu “âciz bırakan” özelliğine “i’câzu’l-Kur’ân” denilmektedir. Şüphesiz bu eşsiz, benzersiz, taklit edilemez ve...