Allah Teâlâ şuurlu varlıkları kendisine kulluk etsinler diye
yaratmıştır. Kulun önde gelen vasfı sahibine tam teslimiyetidir.
O'nun rızası ile kendi arzusu karşılaştığında sahibinin rızasını
tereddütsüz tercih etmesidir. Kullukta pazarlık, “şu kadar sana bu
kadarı bana” hesabı olmaz; Rabbi kuluna neyi vermiş ise ona razı
olur, ondan neyi isterse gücü yettiği kadarını derhal îfâ eder…
Allah'ın rızasına nail olmuş ve bu sebeple O'nun dostu (hâlîli)
olma şerefini kazanmış bir kul örneği olarak Rabbimiz bize Hz.
İbrâhîm'i takdim ediyor ve onun teslimiyetini etkili bir ifade ile
şöyle anlatıyor:
“Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlat ver!”/Bunun üzerine
kendisine akıllı ve edepli bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik.
/Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona,
“Yavrucuğum, dedi, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün
bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana
buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak
bulacaksın.” /Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası
onu yüz üstü yatırınca, /“Ey İbrâhim” diye ona seslendik; /“Tamam,
rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle
ödüllendiririz./ Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. /Biz,
(oğlunun canına) bedel olarak ona değerli bir kurbanlık verdik.
/Onun hakkında, “İbrâhim'e selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen
nesiller arasında devam ettirdik. /Evet, iyileri işte böyle
ödüllendiririz. /Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı (Sâffât:
100-111).