Birlik ve beraberlik konusunda kaleme aldığım geçenki
yazımı şöyle bitirmiştim:
Peki böyle bir ülkede (düzende) dinin Müslümanlara yüklediği
“İslamlaştırma” vazifesi nasıl ifa edilecek?
Evet İslam mensuplarına, her durumda Müslümanca yaşama ve İslam'ı
yayma (tebliğ, davet, eğitim) vazifesi veriyor.
Müslümanca yaşamak ve dârulislamda (İslam yurdunda) gelecek
nesillerin de böyle yaşamaları için gerekli tedbirleri almak için
en uygun düzen islâmî (şeriata dayalı) düzendir. Bu düzenin
uygulandığı ülkede Müslüman olmayanlar ve Müslüman olup da
uygulamada kusurları bulunanlar da yaşarlar, ancak kusurlar gizli,
ibadetler ve güzel ahlak uygulaması açık olduğu için bu durum
İslâmlaşmaya zarar vermez. Azınlıkta olan gayr-i Müslimlerin
İslam'a uymayan hayatları ve uygulamaları da pek örnek alınmaz.
İslâmî düzen ifadesini de biraz açalım:
Bu düzen Kitab'a ve Sünnet'e dayanır, ama bu kaynaklarda
düzenlenmiş değildir. Düzenleme işini mütefekkirler ve müctehidler
yapacaklardır. Hem inanç hem de amel (uygulama, düzenleme)
alanlarında Ehl-i sünnet içinde dahi önemli yorum ve ictihad
farkları vardır. Bu düzende devlet başkanının da müctehid olması
esastır, ancak yönetimi danışma yapmadan kendi içtihadına ve
düşüncesine göre yürütemez. Din ve dünya ilimlerinde ihtisas yapmış
güzel ahlak sahibi geniş bir danışma kurulu şarttır. Bu kurulun
ittifakla veya çoğunlukla aldıkları kararlar, yaptıkları