Başörtüsüne, üniversitede mescide, zorunlu ve seçmeli din derslerine, Diyanet'e, Cuma namazı kılmak isteyen memurlar için imkan hazırlayan düzenlemeye, İmam Hatip okullarına ve mezunlarının üniversitelere girebilmelerine, dindar ve muhafazakâr tabanın temsilcilerinin iktidar olmasına… daima karşı çıkan ve usanmadan, bıkmadan “laiklik, cumhuriyet, ilkeler” istismarı yapanlar kimlerdir?
Bilineni tarife ne hacet; herkesin cevabı aynıdır.
İşte bunlar son günlerde Cuma namazı için vakit düzenlemesini bahane ederek yine sahneye çıktılar. Ama hiç şaşırmadık, çünkü onlar “bunu hep yapıyorlar”.
Tarih 16 Mayıs 1995, Meclis'e aynı maksatla bir teklif sunulmuş, teklifin lehinde konuşan Erzurum Milletvekili Lütfi Esengün şöyle diyor:
“Muhterem arkadaşlar, Cuma namazı, inancımız gereğince, kılınması farz olan, behemehal, erkeklerin kılmak zorunda olduğu bir vecibedir, bir namazdır. Bugün, Erzurum'a, Kars'a, Anadolumuzun herhangi bir köşesine gidin, Cuma namazı saatinde kapatılan ticarethaneler görürsünüz; çünkü, inancımıza göre, Cuma namazı saatinde alışveriş yapmak, alışverişten kâr elde etmek haramdır. İnancımıza sahip çıkan Anadolu insanı, Cuma namazı saatinde dükkânını kapatır, gider, namazını eda eder, sonra gelir, o namazın verdiği bereketle, dükkânını yeniden açar, ticaretine yeniden başlar. Şu çatısı altında bulunduğumuz yüce Meclis de, hiç unutmayalım ki, bir Cuma günü, Cuma namazını müteakiben, hayır dualarıyla açılmıştır ve eğer, bugün bu Meclis açıksa, biz burada rahatça çalışabiliyorsak, düşüncelerimizi rahatça dile getirebiliyorsak, bu, o mübarek Cuma namazından sonra yapılan duaların bereketiyledir. Atalarımız, inancımıza bu kadar saygılıydı. O ataların torunları olarak ve o Birinci Meclis'in devamı -19 uncu Dönem Meclisi- olarak biz de, kamu personeline bu hakkı tanımak zorundayız. Bu kanun teklifini veren arkadaşımızı tebrik ediyorum ve yüce heyetinizden, gündeme alınması yolunda desteğinizi bekliyorum ve hepinize saygılarımı arz ediyorum. (RP sıralarından alkışlar).
CHP durur mu, hemen Uşak Milletvekili Ural Köklü söz alıyor:
Bugün, demokrasi ve insan haklarına saygınlık açısından, dine göre yönetilmiş, dine göre devlet idaresi kurmuş olan tüm İslam ülkeleri veya diğer ülkelerden daha fazla demokratiğiz, daha fazla insan haklarına saygılıyız, daha fazla barış içerisinde yaşayan bir Türkiye Cumhuriyeti devletiyiz. Dikkat edin, dinî esaslara göre yönetilen bütün devletlerin hepsinde mezhep kavgaları hiç bitmemektedir, kardeş kavgaları bitmemektedir. Biz, bu konuya, bu açıdan, daha hassasiyetle bakmak zorundayız. Bir kere, bu ipin ucunu kaçırırsak, bugün, bir Cuma namazı, -burada daha önce de konuşuldu- Ramazan'da iftar saatlerine göre Meclis çalışmaları derken -şuna inanmanızı istiyorum- ben orucumu evimde açacağım diye, resmî dairelerini iki saat önce terk eden vatandaşlarımız, kesinlikle çoğunlukta olmuşlardır. Bundan da çok büyük kayıplara uğramışızdır...