Geniş manada Batı'nın Doğuyu medeniyet ve kültür bakımından iki
büyük meydan okuması olmuştur: 1. Emeviler zamanında, 2. Batı'daki
büyük değişimden sonra (18. Yüzyıldan itibaren).
Birinci harekette Müslümanlar bu çetin meydan okumaya beyan, irfan
ve bürhan okullarıyla mukabele ettiler, büyük bir İslâmî birikim ve
manevi servet oluştu. Sonuç olarak Müslümanlar kendi özgün
medeniyetlerini kurdular, Batı'yı da büyük ölçüde (Rönesans, reform
ve aydınlanmaya kadar) etkilediler.
İkinci ve halen devam etmekte olan meydan okuma karşısında da İslam
alimleri ve düşünürleri farklı usuller ve hedeflere ayrılarak
mücadele veriyorlar.
Eskiyi tekrar edenler ve yaşadıkları dünyanın dışında kalanları bir
yana bırakırsak iki ana damardan söz edebiliriz: Modernist
İslamcılar ve muhafazakâr İslamcılar. Bu iki damarı farklı
isimlerle anmak da mümkündür.
Modernist İslamcılar din ve medeniyet olarak İslam'dan
vazgeçmiyorlar, ama bilerek bilmeyerek o sonuca gidiyorlar; çünkü
İslam'ı doğru anlamanın anahtarı olan klasik usulü terk ediyorlar,
Batı kaynaklı tefsir yöntemlerini kullanıyorlar, medeniyet, insan
ve düzen olarak Batılı'dan farklı olmayan bir yapıyı İslam adına
takdim ediyorlar.