İslâm insanının (Müslümanın) kimliğinde ailesi, kavmi ve dini vardır. Herhangi bir Müslüman belli bir aileye, kavme ve İslâm dinine mensuptur. Bu mensubiyet, ilgi ve bağ unsurları bir araya geldiğinde onun kimliği ortaya çıkar, cemiyet içinde fert olarak tanınmış olur. Müslüman cemiyetin milletlerarası teşkilât, dayanışma ve ilişkilerde, kimliğinin unsurlarına bağlı bulunan gurubu, kampı, bloku, birliği ile ilgi ve bağına “aidiyet” diyoruz. Müslümanın kimliğinden ve aidiyetinden dini (İslâm unsuru) çıkarmak ve onu -dini devreye sokmadan- tanımlamak mümkün müdür? Bize göre mümkün değildir; çünkü bu hem eşyanın tabiatına, hem de dinin talimatına aykırıdır.
Eşyanın tabiatına aykırıdır; çünkü İslâm insanı, Müslüman, bu vasfını, bu nitelikte varoluşunu İslâm’dan almaktadır. Fert hem Müslüman olsun, hem İslâm’sız tanıtılsın, cemiyet hem Müslüman olsun, hem de İslâm’ı devreden çıkararak kimlik ve aidiyet arasın bu mümkün değildir ve varoluş şartlarına aykırıdır. Aydınlanma döneminden itibaren insanın tanımında ve ilişkilerinde dini dışlamak, ona yalnızca insan ve belli bir kavme (millete) ve aileye mensubiyet açısından bakılmak istenmiştir. Fakat fert ve cemiyet olarak insanı...