Allah Teâlâ müminlerin ancak kardeş olacaklarını, kurşunla
yapıştırılmış bina parçaları gibi olmaları gerektiğini, bir vücudun
organları gibi olduğunu, müminin mümini asla darda bırakmayacağını,
imkanı kadar yardımına koşacağını… bildirdiği, ancak buna razı
olduğunu açıkladığı halde daha Raşid Halifeler zamanından
başlayarak ümmetin parçalanmasının, birbirine düşmesinin, düşmanı
bırakıp dostu vurmasının bir türlü önüne geçilemedi.
Tabiî bu acı durumun sebepleri arasında İslam'ın ilan edildiği
günden beri onu yok etmek için ellerinden geleni ardlarına koymayan
İslam düşmanları var, ama bunu bahane ederek, suçu ötekine atarak
sorumluluktan kurtulmak ve aklanmak da mümkün değildir. Bunca
uleması, meşayihi, hukemâsı ile ümmet bu beladan kurtulmalı idi.
Allahu a'lem en büyük sebep kanaat önderi durumunda olan insanların
fedakârlık, ferâğat ve gayret erdemlerini hakkıyla
kullanmamalarıdır.
Dün şu haberi okudum:
“Suudi Arabistan öncülüğünde 34 İslam ülkesi 'Teröre karşı İslam
İttifakı' adıyla yeni bir koalisyon oluşturdu. Afganistan, Libya,
Suriye, Irak ve Mısır'daki “tüm terör gruplarını” hedef alacak olan
koalisyona İran ve Irak dahil edilmedi.”
Birkaç gün önce de şu haber medyada boy gösterdi:
“BAE, Tunus'ta darbeye hazırlanıyor. Cezayirli yetkililer, Birleşik
Arap Emirlikleri'nin Tunus'taki demokratik geçiş sürecini Mısır'a
benzer bir darbeyle bozmaya çalıştığı konusunda Tunus'u
uyardı.”
Bu iki haberi ve konu ile ilgili diğer bazı bilgileri göz önüne
alınca insan, aslında çok sevinmesi ve ümide kapılması gereken ilk
habere (Teröre karşı islam ittifakı haberine) sevinemiyor. Ve şu
sorular peşi peşine zihni işgal ediyor: