Sünneti, sahâbeyi ve onlardan ilim ve edeb alan ilk nesilleri atlayarak, yok sayarak, önemsiz bilerek İslâm’ı ve Kur’ân’ı doğru anlamak mümkün değildir.
Denecek ki, “Kur’ân’da Allah Teâlâ bu kitabın apaçık ve anlaşılır olduğunu, onda hiçbir şüpheye yer bulunmadığını ve insanları doğruya, hakka, hakikate yönlendirmek için gönderildiğini bildiriyor, şu halde onu anlamak için ilk muhataplar ve nesiller de olsa başkalarının anlayış ve yardımlarına ihtiyaç yoktur”.
Bu itiraza verilecek çok uzun cevaplar da vardır ama bir köşe yazsında şu kadarını söyleyelim:
1. Kur’ân bütün dünya insanları için gönderilmiştir, ama Arapça'dır. Evet apaçıktır, ama Arapça'dır ve ilk muhatapları için apaçıktır, şu halde onu anlamak için ya “Kur’ân Arapçası”nı bilmek veya bunu bilenlerin aracılığı ile anlamak gerekecektir. Ayrıca bütün değişimlere rağmen hayatımızda olabilmesi için usulüne uygun yorumlarla apaçıktır; anlamak için tek başına dil bilgisi de yetmeyecek, İslâm’ın getirdiği terimlerin doğru anlaşılması gerekecektir.
2. Terimlerin doğru anlaşılabilmesi için onu doğru anladığında şüphe bulunmayan Hz. Peygamber’in (s.a.) ve onun denetiminde ashabın anlayış ve uygulamaları vazgeçilemez kaynak olacaktır.
3. İşte bu yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: