Tekâsür suresinde Allah Teâlâ mealen “dünyalıkları çoğaltma kaygısı ve kavgası sizi öylesine hükmü altına aldı ki, kabirlere gidip burada bile kimin aşireti çok yarışına girdiniz” buyuruyor.
Allah’ın has kulları, evliyâsı, O’nu ve Resulünü kendilerinden bile çok sevme saadetine erişmiş kâmil insanlar dünyalıkları çoğaltma peşinde koşmazlar, Allah onlara dünyalık verirse de buna bağlanmaz, biriktirip üstüne yatmaz, onu sevgilisinin rızası için nasıl gerekiyorsa öyle kullanırlar. Bu kulların mutluluğu fani, gelip geçici, ebediyyete taşıma imkanı olmayan varlıklarla değil, insanı Allah sevgisine kavuşturan amellerle olur.
Hepimiz kendimizi hesaba çekmeliyiz, sorgulamalıyız, şu sorulara cevap bulmalıyız:
Ben gerçekten en çok neyi ve kimi seviyorum? Eğer sözde “Allah’ı ve Resulünü” ise bu sevgi için ne yapıyorum?
Ömrümün büyük bir kısmını kefenimin içine sığdıramayacağım dünyalık edinmek, onun peşinde koşmak ve onları sevmek, onlarla mutlu olmak şeklinde mi geçirdim, yoksa vazife icabı dünyalıklarla meşgul olsam bile gönlümü onlara bağlamamaya, mutluluğu Allah ve Resulullah sevgisinde aramaya muvaffak olabildim mi?
Allah Resulü (s.a.) şöyle buyurmuştu: “Allah’ı ve beni kendinden, malından ve ailesinden daha fazla sevmeyen (gerçek ve halis) mümin olmaz”.