Laik demokrasinin İslam ile bağdaştığını ve İslam devletinde hak
ve özgürlükler bakımından Müslüman olmayanların Müslümanlara eşit
olduğunu iddia edenlerin atıf yaptıkları yakın zaman
mütefekkirlerimizden biri de Saîd Nursî merhum idi. Bu yazıda onun,
İslam devleti, laiklik, hürriyet, eşitlik gibi konulardaki bazı
ifadelerini nakledeceğim.
“Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasın ve
müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi
boğmasın. Zira hürriyet, mürâât-ı ahkâm ve âdâb-ı şeriat ve ahlâk-ı
hasene ile tahakkuk ve neşvünemâ bulur.” (Divan-ı Harb-i Örfî”, II,
1933.)
“Belki hürriyet budur ki: Kanun u adalet ve tedipten başka, hiç
kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın,
herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun.” (Münazarat”,
II, 1941.
“… Ve meşreben ve fikren, müsavat-ı hukuk mesleğini kabul
edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı adaletle,
burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve tahakkümlerine karşı
eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım… Fakat nev-i beşerin
fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsavat-ı mutlaka kanununa zıttır.”
Nursî, “Lem'alar”, I, 674.
“Asayişe, emniyete ilişmemek şartıyla herkes vicdanıyla, kalbiyle
kabul ettiği bir metodu, bir fikri ile mesul olamaz... Hem bu
millette ve bu hükûmet-i İslâmiye içinde eskiden beri bulunan
Yahudiler ve Nasranîler, bu milletin dinine ve kudsî rejimlerine
muhalif ve zıt ve muteriz oldukları halde, hiçbir zaman mahkeme,
kanunlarıyla onlara o cihette ilişmemiştir.” (Emirdağ Lâhikası”,
1876)