Muhammed Esed diyor ki:
Mâna ve rûh bakımından İslâm’a tam olarak uyan bir hayat sürmek istediğimiz zaman niçin sünnetle amel ve onu tatbik etmeyi zarûri görüyoruz?
Hepsi, Resûlullah’ın (s.a.) hayatından alınmış olmakla beraber, bazıları önemsiz gibi bulunabilen bu ibâdetler, âdetler, emirler ve nehiylerden meydana gelen geniş nizamdan başka, bizi İslâm’ın hakikatına götürecek bir yol yok mudur?
Resûlullah’ın (s.a.) en büyük insan olduğunda şüphe yoksa da, en küçük şeklî teferruâtına kadar bütün hayatını taklid etmeye insanı mecbur etmek, insanlık şahsiyetinin ferdî hürriyeti üzerinde istibdâd değil midir?
İslâm’ın geleceği bakımından şunu bilmemizin -bu soruya cevap verebilsek de veremesek de- önemi çok büyüktür: İslâm’a göre durumumuzu, sünnet önündeki durumumuz tesbit edecektir.
Onda akla aykırı bir şey bulunduğu iddiasıyla İslâm’a karşı çıkacak, sübjektif duygulardan uzak tek bir kişi bulunamaz. Ancak şüphesizdir ki dinde, aklın hududunu aşan, fakat ona aykırı olmayan şeyler vardır.