Soner Yalçın, Sözcü’nün 6 Eylül 2019 tarihli nüshasında Ak Parti’den ayrılıp parti kurmak isteyenlerin partiyi ve dolayısıyla halkı böleceklerini, bu bölünmenin İslam tarihi boyunca hep olageldiğini, bu olayın kendisine, iktidar hırsının Tebük seferi dönüşünde bazı büyük ashabın da içlerinde bulunduğu bir grubu Peygamberimiz’e (s.a.) başarısız kalan bir suikast tertip etmeye sevk etmesini, iktidar hırsının bu noktada kalmayıp O’nu eşine öldürtüp yerine geçmek istemelerini, O’nun vefatından sonra da bölünmenin devam etmesini… hatırlattığını yazmış.
Yazar yazının gelişen kısımlarında “Tüm bunlar asırlardır tartışılıyor… Kimi doğru, kimi hurafe…” diyor, ancak baş tarafta şu satırlara da yer veriyor:
“Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, Bizanslılara karşı yapılan Tebük Seferi dönüşünde Hz. Muhammed’e suikast girişiminde bulundu mu?
Bu soru 1.389 yıldır yanıt arıyor! Sünni İslam âlimi İbn Hazm İslam hukuku ‘el Muhalla’ kitabının 11. cildinde şunu yazdı: ‘Ebubekir, Ömer, Osman, Talha ve Sa’d bin Ebu Vakkas, Tebük’te Rasulullah’ı öldürmeye kalktı… Olay şuydu: Yıl, 630… Tebük Seferi dönüşü Hz. Muhammed, dava arkadaşlarına vadi yolundan gitmelerini tavsiye etti; ve kendisi dağ yolunu tercih etti. Yanında sadece -birbirine kardeş ettiği- Ammar b. Yaser ile Hüzeyfe b. Yeman adındaki iki sahabe vardı. Yolculuk sırasında vadi yolunu tutan Müslüman askerlerden 14-15 kişilik yüzleri maskeli grup, Hz. Muhammed’e doğru saldırıya geçti. Hz. Muhammed’i dağdan aşağıya atıp ‘kazayla düşüp öldü’ diyeceklerdi. Hz. Muhammed saldırganları görüp bağırdı; Huzeyfe’ye binek hayvanların yüzlerine elindeki kamçıyla vurmasını söyledi. Hz. Muhammed’in suikastın farkına vardığını gören ve korkuya kapılan saldırganlar panikle kaçıp vadideki savaşçıların arasına karıştı… Hz. Muhammed suikastçıların bindikleri hayvanlardan kimler olduklarını anladı ve isimlerini sadece sırdaşı Hüzeyfe’ye söyledi.”
Hem akıl mantık yönünden tutarsız hem de tarih ve rivayet ilmi bakımından çürük olan böyle bir bilgi, gazete köşesine taşınmasa ve bazı kimselerin kafalarının karışmasına, yoğun sual yağmuruna sebep olmasaydı cevap ve açıklamaya değmezdi.
Yazarı ayıpladığım nokta da şu iki hüküm cümlesidir: