Türâbî'ye göre laik Batı demokrasisi ile İslam demokrasisi
(şûrâ) arasındaki farkların dördüncüsü:
Batı demokrasilerinde siyasi ihtirasları, şehvetleri, arzuları
sınırlayacak bir ahlak çerçevesi yoktur. Halkın iradesine saygı
sınırları içinde siyasetçiler her türlü hile ve siyasi entrikaları
uygulamakta serbesttirler; halkın kısmen denetim imkanları olsa
bile vicdanları ve gizli işleri denetlemeleri mümkün değildir.
Makyevelli'den beri Batı siyaseti hile, entrika ve amaca ulaştıran
her şeyin mübah olması esasları üzerine kurulmuştur. Bugün bunlar
kısmen kontrol altına alınmakta olsala bile seçimin finansmanının
olumsuz sonuçları, rüşvetler ve seçim hileleri devrededir.
İslam'da demokrasi veya şûrâ sistemi ise dinden ayrılamaz; bu
sebeple sistem içi ve dışı, niyetleri ve gizlilikleri bilen
Allah'ın denetimi üzerine kurulmuş olur. Müminler siyasette ve
hayatın diğer alanlarında güzel ahlakı kuşanmaya ve bunu aralarında
muhafaza etmeye azami dikkat gösterir, gayret ederler. Geçmiş
dönemlerde bu güzel ahlakın parlak örneklerini tarihten biliyoruz.
Devlet işlerinde kullandığı mumu, sıra kendine ait bir işe gelince
söndüren ve şahsına ait mumu kullanan Ömer b. Abdülaziz'i saygı ile
hatırlamalıyız. Bize bugün bu örnekler aşırı ve hayali gelebilir;
çünkü biz elde ettiğimiz makamı ve iktidarı özel menfaat ve
amaçlarımız için kullanmayı mübah görüyoruz, hatta kendimizi
koruyacak kanunlar da çıkarıyoruz. Hasılı ahlak bakımından tarafsız
olan ve yalnızca halkın denetimine açık bulunan bir demokraside
ahlaki temizliği korumak mümkün değildir