Emretme yetkisi olan manasındaki bu terim yerine veliyyü’l-emr terkibi de kullanılır. Emretme yetklililerinin başındaki makam sahibine ise halife, imam, emîrü’l-mü’minîn denir.
Emrinin tutulması, sözünün yerine getirilmesi, başka bir deyişle kendisine itaat edilmesi icap eden şahıs ve makam sahibi kimdir?
Bu soru erken tarihlerden itibaren tartışılmış ve tartışma zamanımıza kadar devam etmiştir. Oldukça yakın bir tarihte bir âlim-şeyh ile İslâmcı bir siyasetçi arasında da konu tartışılmış, ihtilaf halinde biri âlime, diğeri emîre itaat edilmesi gerektiğini savunmuştu.
Kur’ân Yolu isimli tefsirimizden meselenin İslâmî yönünü özetleyelim:
Ülü’l-emr’in içinde geçtiği âyetin meali şöyledir:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve Peygamber’e götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir” (Nisâ: 4/59).