Fert ve toplum olarak İslam ile ilişkimiz, varoluş ve hayat
tarzımızda İslam'ın etkisi (“İslam hayatımızın neresinde ve nasıl”
sorusunun cevabı), içinde bulunduğumuz var sayılan bunalımların ve
sıkıntıların aşılabilmesi için İslam ile olan ilişkimizin gözden
geçirilmesi ve ıslah edilmesi konuları, “ileri” sayılan toplumların
ve ülkelerin bu aşamaya geçme tarihlerinden ve bu gelişme
karşısında Müslümanların “gerileme ve kayıp” yıllarının
başlamasından itibaren tartışılmaya başlanmıştır.
Adı şudur veya budur, bir kesim İslam'ın değişmezleri arasına,
beşerî yorumlardan oluştuğu için değişime de açık olması gereken
fıkhı da sokarken bir başka kesim İslam'ın değişmezlerini itikad ve
ibadet alanına indirgemiş, diğer alanlara dair olup naslara ve
icma'a dayanan hükümlerin de değişime açık olduğu tezini
savunmuştur. Değişimin temel referansı da modernite ve
modernizmdir. İleri ve güçlü toplumlar ne yapmışlar, hangi yolu
izlemişlerse Müslümanlar da onu yapmalı ve bunu dinlerine de uygun
düşürmelidirler.
Peki bu anlayış ve yöntemin meşruluğu nasıl sağlanacak?
Modernistlerin cevabı açık ve kesindir: Kadim fıkıh da, mekâsıdı ve
delalet ilmiyle beraber kadim usul de terk edilecek, naslara da
dayansa eski çözümler tarihe mal edilecek, yeni çözümler, iman ve
ibadetler dışında genel akıl ve bilim yoluyla bulunup
uygulanacaktır.