İlan edilen insan hak ve özgürlüklerinin bir eksiği manevî-dînî saik ve müeyyidesinin olmamasıdır demiştik, ikinci eksik ve zayıf noktası muhtevası ve amacı ile ilgilidir. Muhtevasında haklara ağırlık verilmiş, ödevler gölgede kalmıştır.
Amacı ise insanı, bütün kabiliyetleri (bunun içinde iyisi de kötüsü de vardır) ile hür ve serbest bırakmaktır, erdemli bir insan topluluğunu değil, neredeyse mutlak manada hür bir inan topluluğunu gerçekleştirmektir. Bu hürriyet anlayışında bir gün dünyada eşcinsellik, ana babayı tanımamak, ensest ilişki yaygın hale gelse ve insanlar bunları tabii karşılasalar mesele yoktur, insan hakları sözleşmeleri amacına ulaşmış sayılır.
Ya peki Veda Hutbesi’inde ifadesini bulan “İslam’ın insan hak ve özgürlükleri anlayışı” nedir?
Biz Müslümanlar'a ve daha önce gelip geçmiş peygamberlerin tebliğ ettiği dinlere göre insanı Allah yaratmıştır. Bir güzel adı da Hakîm olan Allah abes (manasız, hikmetsiz, saçma) şeyler yapmayacağına, O’nun her emrinde, her fiilinde, her tasarrufunda hikmet bulunduğuna göre insanı da yaratıp bu dünyaya atmış değildir:
“İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır”; (Kıyame: 36).
Yaratan, insanın bu dünyada, kabiliyet ve imkanlarını hür olarak 'iyilik, güzellik ve hayır' için kullanmasını, peygamberlere kulak vermesini, şeytana ve tedîb edilmemiş nefse uymamasını, kendi kesbi ve Yaratan’ın lutfu ile iki cihanda saadete ermesini istemiştir. İnsanın bu hedefi (yaratılış hikmetini) gerçekleştirebilmesi için hür olması ve elinde bazı imkanların bulunması gerekir. İşte İslam’da insan hak ve hürriyetleri, bu hedef göz önünde tutularak verilmiş, hürriyetin sınırları da buna göre çizilmiştir. Bugün adına 'temel veya insan olmaya bağlı haklar' denilen kısım, İslam toplumunda yaşayan her insana (kadın erkek, Müslüman gayr-i Müslim, dinli dinsiz...) tanınır. Kamu hizmetleri, vatandaşlık, evlenmede denklik gibi bazı hak alanlarında, seküler sistemlerde de insan olmaktan başka nitelikler aranır; bu nitelikleri taşıyanlara, bu 'liyakate, ehil olmaya, hak etmeye bağlı' olan haklar da verilir. Bir gayr-i Müslim 'İslam ülkesi vatandaşı' yaşama, düşünce, inanç, mülk edinme, seyahat, özel hayatın korunması, ekonomik faaliyet...” gibi temel (insan olmaya bağlı) haklardan Müslümanlar gibi yararlanır. Ama sıra mesela devlet başkanı veya ordu komutanı, hakim olmak gibi kamu hizmetlerine geldiğinde Müslüman olmayanlar bu vazifelere ehil kabul edilmezler.