“Kötü işleri kendine güzel gösterilen (kötülüğünün iyilik
olduğuna inanan) kimse (ile böyle olmayan bir) mi? Allah dilediğini
saptırır, dilediğini de doğruya iletir. O halde onlar için üzülerek
kendini helâk etme. Allah onların yaptıklarını elbette biliyor.”
(Fâtır: 35/8)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.) rahmet peygamberi ve kalbi Allah ve
O'nun yarattıklarına sevgi ile dolu olduğu için davetini kabul
etmeyenler, yanlış inanç ve davranışlarında ısrar edenler için
haddinden fazla üzülüyordu. Onu sevgili (hâbîbullah) kılan Allah
Teâlâ bu derecede üzülmesine razı olmadığı için teselli ediyor ve
“Sen üzerine düşeni yaptın, hakkı tebliğ ettin, neyin doğru, iyi ve
güzel olduğunu açıkladın ama onlar seni dinlemediler, sağlam bir
delile dayanmadıkları halde kendi yaptıklarının doğru, iyi ve güzel
olduğuna inandılar, şu halde cezalarını çekecekler, herkes
ettiğinin karşılığını görecek, bu kadar üzülmene gerek yok” demiş
oluyor.
Eş'arî yorumuna uyan tefsirciler “Allah dilediğini saptırır…”
cümlesini insan irade ve ihtiyarının tesirini yok sayarcasına
açıklıyorlar. Ehl-i sünnet'in önemli bir kısmının imamı olan Ebu
Mansur Mâtürîdî ise bu âyetin tefsirinde cümleyi şöyle açıklıyor:
“Allah Teâlâ zaman ve mekanla kayıtlı olmayan ilmiyle kulun neyi
ihtiyar edeceğini, seçeceğini, tercih edeceğini bilir ve doğru yolu
ihtiyar edeceğini bildiği kullarını ona iletir, sapkınlığı ihtiyar
edeceğini bildiği kullarını da saptırır.”