Daha ziyade fıkıh ve kelam kitaplarında ve az sayıda siyaset, emval vb. konulara ait kitaplarda İslam devlet başkanı olabilmek için kişinin hangi nitelikleri taşıması gerektiği anlatılmış ve tartışılmıştır.
Ehl-i sünnete göre Kurayş kabilesinden, müctehid derecesinde alim, vücutça sağlam, güzel ahlak sahibi olması ve bir şekilde ümmetin kendisine bey’at etmiş olmaları gerekiyor, ama evdeki hesap pazardakine uymuyor. Uymayınca da teker teker niteliklerden vazgeçiliyor, zaruret, fitnenin ve kargaşanın önlenmesi, ümmetin ve İslam vatanının korunması, maksadın bir şekilde hasıl olması gibi kavramlar kullanılarak başta bulunan veya güç kullanarak başa geçen meşrulaştırılıyor.
İslam devlet başkanının elbette İslam’a uygun davranması gerekir, ama davranmayanlar, fasıklar, zalimler de halife adıyla sultan oluyorlar, böyle olunca da aslında azledilmeleri gerekirken buna ümmetin temsilcilerinin (ehlü’l-halli ve’l-akdin) ya gücü yetmiyor veya onlar da baştaki ile işbirliği yapmış olabiliyorlar.
Tarih sahnesinde ve günümüzde Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde ya açıkça ve resmen İslam’ın devlet, siyaset, sosyal ve hukuki hayattan dışlandığı, ferdin iman ve ibadetine indirgendiği, ya da sözde şeriatla yönetildiği, anayasalarında “devletin dini İslam’dır” yazıldığı halde hem başkanlarının şahsi hayatı ve ahlakında hem de devlet yönetiminde İslam’ın hayli azaltıldığı görülüyor.
Bu ülkelerde yaşayan Müslümanlar ne yapacaklar, bu devletin kanunlarına ve düzenine hangi ölçüde itaat edecekler?
Bu sorunun cevabını teşkil eden çalışmalar, nispeten hürriyete kavuşan ülkelerde sür’atle artmış adeta bir kütüphanelik kitap ve makale oluşmuştur.