Hem cahil hem edepsiz olduğu yazdığından belli olan bir şahıs, bundan önceki yazımda “ihtiyacını başka türlü giderme imkânına sahip olmayan Müslümanın, ihtiyacı kadar faizli kredi alabileceğine” dair Hanefî fıkıh âlimlerinden naklettiğim hükmü bana yapıştırıyor ve gazetesinde resmimi de basarak, “Hoca coştu, faize fetva verdi” diyor. Aynı âlimler rüşvet vermeyi ve daha başka -normal hallerdeki- haramları da zaruret sayılan ihtiyaç sebebiyle caiz görüyorlar, bunları da nakletmiştim ama o -nedense- yalnızca faizi zikrediyor.
Bire insafsız ve edepsiz cahil, o yazıların ilkinde, senin gibilerin saptırmalarını engellemek için yazdığım şu satırları niçin okumazsın:
Önce şu hususu açık ve kesin olarak ifade etmek isterim ki, benim inancıma göre reel faizin azı da çoğu da haramdır, banka faizleri de İslâm’ın faiz yasağının kapsamı içindedir. Müslümanların vazifesi faizsiz banka, faizsiz kredi (karz-ı hasen), tekâfül sigortacılığı, faize bulaşmayan şirketler ve kooperatifler… oluşturarak, mevcut olanları destekleyerek ticareti, ekonomiyi ve karz ihtiyaçlarını faizden arındırmaktır.
Bunların bulunmadığı, bulunduğu halde yeterli olmadığı veya ihtiyaç sahibine cevap vermediği durumlarda Müslümanlar ne yapacaklar?
Lüks olmayan ihtiyaçlarını karşılamadan, sıkıntılara katlanarak hayatlarına devam mı edecekler, yoksa “ihtiyaçları zaruret sayan ve zaruretlerin haramları askıya aldığını bildiren” kuralı uygulayarak ruhsattan istifade mi edecekler?
Şüphe yok ki, takva adına ruhsatlardan istifade etmemeyi (azimeti) tercih etmek bir güzel kulluk davranışıdır; ancak insanlar tek başına yaşamıyorlar, birinin katlanabileceği sıkıntılara onun eşi, çocukları ve hukuki ilişki içinde olduğu çevresi katlanamayabiliyor.