Soru:
Eşim (karım), bahçeli ve havuzlu büyük bir ev almam için ısrar
ediyor, ben ise böyle fazlalıkların, lüks eklentilerin bulunmadığı
mesela üç artı birlik bir dairede oturalım diyorum. Ne yapmam
gerekiyor. Eşimi zühde (dünyadan asgari nasiplenmeye) zorlayamam,
ama eşim olduğu için beraber yaşamak durumundayım. Onun zühdü kabul
etmemesi boşamayı meşru kılmıyor, fakat ben de dünyaya dalıp
yaşamak istemiyorum; ne yapmalıyım? Onun istediği bir evi satın
alsam sevap mı günah mı kazanırım? Ben başımızı örten bir çatıya
razıyım, onun dediğini yaparsam “Güzellikleri dünyada tüketip
gidenler, ahirete bir şey bırakmayanlar” sınıfına girer miyim?
Cevap:
Müslümanın önceliği ahiret (ebedî hayat) olmalıdır. Peygamberimiz
(s.a.) ümmeti için yoksulluktan değil, zenginlikten endişe
etmiştir: “Vallahi sizin için yoksulluktan korkmuyorum, aksine
size, önceki toplumlarda olduğu gibi bol dünyalık verilmesinden,
bunun peşinde şahsi menfaat yarışına girmenizden ve onlar gibi
sizin de bu yüzden helak olmanızdan korkuyorum.”
“Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş,
aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından
ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri
imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki
sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya
çetin bir azap yahut Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır.
Dünya hayatı sadece aldatıcı yararlanmadan ibarettir.” (Hadîd:
57/27).
Kırmızı sınırları aşmamak şartıyla Müslümanın, dünya nimetlerinden
istifade etmesi sakıncalı değildir. Bankalardan faizli para alarak
daha geniş, daha lüks evler edinen kimseler günaha girerler.
Ailesinin rahat ve huzurunu sağlamak için ve buna yeterli olacak
ölçüde bir mesken edinen kimseler ise bu niyetlerinden dolayı
sevaba girmiş olurlar; çünkü uygun bir mesken de nafaka borcuna
dahildir.